23 Şubat 2009 Pazartesi

Nasren Jak'e


Yardımseverliği yüzünden kayalara çivilenen Nart Kahramanıdır. Geleceği bilebilen güçlü bir Nart Ulu'sudur. Bir Thamade'dir. Nart kurultaylarının değişmez başkanıdır.Bu Nart isminin etimolojik gelişimi çok ilginçtir. Eski çağlarda Kafkasyalıların antik yunanistan'la kültür alışverişi yaptıkları dönemden günümüze ulaşan yazılı Grek belgeleri ve o çağın grek düşüncesi bizi bazı arayış ve düşüncelere itmektedir. Dağlara zincirlenmiş Nesren, Kuzey Kafkasya ve Grek mitolojilerinin karşılaştırılmasından anlaşıldığı üzere Prometheus ile sanki akrabadır. Hatta daha ileri gidilerek belki aynı destan kahramanıdır denilebilir.Kuzey Kafkasya'da geleneklere karşı geleni topluma kötülükte bulunan kişilerin belirgin bir yere zincirlenerek cezalandırıldıklarını anlatan öykülere pek çok rastlanır. Örneğin Yesımıkue Yeskot öyküsünde, bu yaşlı babanın kızlarını kaçıran Alreg Algoej'i yaptığı bu kötülüklerden dolayı yedi kat zincirle yere çakarlar. Aynı şekilde güzel Yispı (Peterez'in annesi) ne kötülük yapan dev Şhobğo'nun oğlu, kötülük yapmaya, canlara kıymaya başlayınca, Nartlar onuda dağlara çivilerler. Aynı motif Grek mitolojisinde de bulunmaktadır. Zeus'un oğlu olan Tantalos Frigya Kralı Pelops'un babasıdır. (Friglerin de Kuzey Kafkasya'dan Anadoluya gittikleri gerçeği karşısında motifin Grek Mitolojisine Kafkasya'dan gelip girdiği savı doğrulanmaktadır.) Çok varlıklı ve bütün tanrılarla dost olan bu destan kahramanı, tanrılara verdiği bir şölende, onların tanrılık kudretlerini anlamak için oğlu Pelops'u kesmiş, diğer etlere karıştırarak kızartmış ve diğer tanrılara sunmuştur. Kızı Persofone'yi yeni kaybettiği için dalgın ve üzgün olan Demeter farketmeden Pelops'un bir omzunu yemiş ve bitirmiş olduğu sırada, en büyük tanrı zeus işin farkına varmış ve tanrılarda bunun üzerine Hermes'i çağırmışlar, ona çocuğun geri kalan kısımlarını sihirli kazana koymasını emretmişler, sihirli kazana konulan çocuk kader tanrıçası Klothos'un yardımıyla canlanarak kazandan çıkmıştır. amcak bir omzu eksik kalmıştır. Yenen bu omuz yerine Zeus fildişi bir omuz takmıştır. Bu olaya sinirlenen tanrılar Tantalos'a şu cezayı vermişler; Tantalos susadığı zaman çenesine kadar suya batırılır, dudaklarını yaklaştırdığı zaman su dalgalanır içemez ve hemen su çekiliverir. Yer kupkuru kalır.Kuzey Kafkasyalıların da Semghur-Kartall ilgil, benzeri öyküleri vardır. Araştırmacı F.İ. Koçetev 1902 yılında yayınladığı "Jivoprisnaya Rusiya" dergisindeki bir makalesinde kartallarla ilgili öyküleri örnek vermektedir. "Bundan binlerce yıl önce Kafkaslarda yeşil tüylü bir kuş yaşardı. Adı Semghur idi. Bir gözü ile yerde olup biteni, diğer gözü ile gelecekte olabilecekleri görebilirdi"Kötülük yapanların veya cezalandırılanların çivilenmesi çok eski bir motif olup Kuzey Kafkasya Destanlarından, Nesren Jak'eyi işleyen destan texti, ağıt, şarkı ve öykülerin hepsinde bu motif bulunmaktadır. Nesren ile ilgili destan parçaları ve öyküleri bağımsız bir kitap biçiminde Kabardey Bilim Araştırma Enstitüsü tarafından derlenip yayınlanmıştır.Kuzey Kafkasya Destanlarında çok sık rastlanan;


"Nart kurultaylarının başkaı,

Nesren Jak'e...

Ore-da, Ore-da...

Güçlü idi, cesurdu,

Nesren Jak'e,

Ore-da, Ore-da..."


şeklindeki şarkılardan da anlaşılacağı üzere bu destan kahramanımız, Nart kurultaylarına başkanlık eden ulu bir Thamade, bir liderdi..Bu düzen içinde, Nesren'in başkanlığında mutlu bir yaşam sürerken, kötü Pakue topluma bela getirir. Onların ateşini çalıp dağlara, devlerin yurduna kaçırır. Toplum ateşsiz kalınca lider Nesren Jak'e yollara düşer. Pakue'yi bulup onunla konuşur:


"Dur biraz, beni dinle...

İnsanlarda kalmadı erdem...

O-re-da...

Unutmayın payımı...

O-re-da...

Kaçırdığın ateşte de

O-re-da..."


İnsanlara ateşi yeniden getirmek için uğraşır. (Bu aşamada Nesren Jak'e, Sosrıkua ve Prometheus motiflerinin işlevleri karışmaktadır.) Nesren Jak'e tanrılara karşı gelmiştir. Ateşi onların elinden almak istemiştir. Tanrıların gazabından korkan insancıklar, tanrılara yaranmak için Oşhamhue (Elbruz) dağına çivilerler. Bir kartalı da üzerine salarlar. Sabahtan akşama kadar, Nesren'in ciğerlerini gagalar bu kartal, güneş batınca yaraları kapanır. Ertesi gün yine aynı işkence sürer, gider. Bu her gün böyle sürecektir. Ancak diğer Nart kahramanlarında Hımış oğlu Nart Peterez, O'nun yardımına koşar, kartalı öldürür. Ellerinde ateş ile dönerler.Bu destan tekxtinin ortaya çıkışı İsa'dan önce 4-5. binlere rastlamaktadır. Belki de insanların ateşi henüz yeni tanıdıkları çağlara uzanmaktadır. Kuzey Kafkasya'da Adiğe dilinde "Mef'ehu Apşi" (ateşin yansın...), en değerli selam anlamında hala yaşamaktadır. Abazincede de benzeri "Wulağua Yımçaraağat" dumanın sönmesin deyimi vardır. Eve yeni ayak basan gelin için yapılan huahualarda, iyi dileklerde "Wunaş'aşha Mıtajı jeu Wuıtkhajeu Wupsoır" (Ocağın sönmeden huzur içinde yaşa...) denirdi. Ateşin sönmeden yanması en büyük dilekti. Bu nedenledir ki (Leğuıne) gelin odasına kimi zaman (Maf'e Wuıne - ateş odası) denmiştir. halde Greklerin Karadeniz kıyılarında görüldüğü çağlardan önce de Kuzey Kafkasyalılarda ateş, ateşi çalma, zincire vurma motifleri vardı. M.Ö. V. ve VI. yüzyıllarda Kafkasya kıyılarında Grek kolonileri kurulduktan sonra, bu motifleri alıp kendi dil ve kültürlerine adapte etmişler, yazıya geçirmişlerdir.Bu destan textlerinin ve motiflerinin dağlıların öz malı olduğunu, Greklerin sonradan bu kültürü benimsediklerinin savunan V.F. Miller, Şoratn Askerbiy gibi bilim adamları bulunmaktadır. Ünlü Gürcü yazarı Akakiy Çereteli, Antik Yunan mitolojisinde işlenen Prometheus ve Medea motifleri için "bunlar bizim tarafların, Kafkasların öz malıdır, öz Kafkas evlatlarıdır." demektedir.Prometheus da insanlar için tanrılardan ateş çalıp getirir. Bunun için öfkelenen tanrı Zeus onu Kafkas dağlarına zincirler. Ciğerlerini gagalayan kartal her gün gelmektedir. Hımış oğlu Nart Peterez'in yaptığı gibi, Herkülüs de Prometheus'u özgürlüğüne kavuşturmaktadır. Öte yandan, Aiskilus'un Trilojiya'sında Prometheus'un çakıldığı yer tarif edilmektedir:"Medya suyu kıyısında oturu...Areyan'ın sevgilisi olan,Kafkasya'nın yüksek dağlarında...Ve Geçit kentlerinde oturan SarmatlarSivri uçlu mızrakları ile korkusuzcaSavaşıyorlar..."Kuzey Kafkasya destanlarındaki motiflerle Antik Grek destanlarındaki motifler aynıdır. Grek dilinde Prometheus'un anlamı "İlkgören, İlk yapan, İlk kalde ulaşan, Işığı gören" demektir. Yunanlı Prometheus'la Kafkasyalı Nesren'in, bırakınız işlev benzerliklerini, isimlerin sözcük olarak ifade ettikleri anlamlar bie birbirine yakındır. Hatta daha ileriye giderek, Adiğece "Prımıtha" (İlk Tanrı) veya "Perematha" (öncekilerin tanrısı) sözcüğü ile Prometheus sözünün aynı sözcük olduğu bile bir yerde iddia edilmektedir.Prometheus sözcüğünün Kafkas dillerine akrabalığı bununla da bitmemektedir. Abazince ve Abhazca'da "Prı-Mı-tsa" (uçan ateş) sözcüğü düşünülürse, tanrılarda çaldığı ateşi uçarak insanlara ulaştıran mitoloji kahramanına bundan uygun bir isim herhalde düşünülemezdi.Yukarıda önceki çağlarda, Grekler Adiğe-abhaz grubu Kafkasyalılar ve Gürcülerle ilişki kurmuşlardır. Karadeniz kıyılarında Grek ticari kolonileri oluşmuştur. Bu ticari ve kültürel alışveriş içerisinde Proto-Çerkes döneminin "Meot" düzen ve geleneğini de Akdeniz havzasına, özelliklede Antik Yunanistan'a taşımışlardır. Destan ve öykülerimiz, o tüm dünyanın tanıdığı Grek ve Latin mitolojisine kaynak olmuştur. Bu kültür taşıma olayı dışında antik Kafkas halklarından "Akhaélar, veya "Akai"ler de Kuzey Kafkasya'dan Yunanistan yarınadasına yayılmışlardır.Akha!lar bu günkü Çerkes kolarında Ubıkh'lerin atalarıdır. Bu husus bilimsel olarak saptanmış bulunmaktadır.Uygarlık, ateş ile başlamıştır. Uygarlığı, ateşi insanoğluna taşıyan ister Sosrıkua, Nesren veya Prometheus olsun, ister abritskil veya Amiran olsun, bu destan kahramanlarının hepsi Kafkasya'nın, tüm dünyanın "Kaf-Dağı" olarak bildikleri o cennet ve masal ülkesinin çocuklarıdır. bu ülkede yaşayan ve tarihin bilinen çağlarından bu yana bu ülkenin gerçek sahibi olan Çerkeslerin ürettiği kültürdür.

AKANDA

Vaktiyle güzel bir Adige kizi varmis. Adi Akanda imis. Güzel , akilli , hünerli bir kizmis.Is yapmasini , yerli yerinde konusmasinibilirmis. Bu , görgülü adet bilen kiza herkes hayranmis.

Akanda , güzel akilli oldugu kadar da , gururlu bir kizmis. Öyle hemen önüne ilk çikana gülüp gönül verecek biri degilmis. Bir gün Akanda'nin köyünde bir dügün olmus. Bu dügüne uzak biryerden , Haus isminde bir delikanli gelmis. Haus , zengin ama sonradan görme bir ailenin çocuguymus. Çok gururluymus , kimseyi begenmezmis. Güzel giyinir , herkese tepeden bakarmis. Geleneklere uymaz , diledigi gibi hareket edermis.

Haus , Akandalar'in köyüne geldiginde de öyle yapmis. Eger takimi gümüs tokalarla süslü güzel atindan inmeden köye girmis.Kamçisini saklatarak dügün yerine gelmis. Gözü hemen Akanda'ya takilmis. Yanindaki birine ; ''Su siranin basindaki kiz kim?'' diye sormus. Bir yolunu bulup Akanda ile konusmus. ''Seninle evlenmek istiyorum'' demis. Akanda ; ''Ben geleneklere uymayan biriyle evlenmem'' diyerek , Haus'un teklifini reddetmis. Gururlu Haus çok kizmis. ''Seni kaçiracagim!'' demis. Akanda da sert cevap vermis: Karsimda beni kaçirabilecek bir yigit göremiyorum!'' demis. Yürüyüp gitmis. Haus , daha dügün bitmeden Akandalar'in köyünü terketmis.

Haus , bir süre sonra kendisi gibi adet bilmez iki arkadasiyla silahlanip yola çikmis. Niyeti Akanda'yi kaçirmakmis. Akandalar'in köyüne yaklastiklari sirada , yolda yasli bir adama rastlamislar. Adamcagizin ati , kendisi gibi yasliymis. Bir kulagi ke[yasak] , bir ayagi topalmis. Aksayarak yürüyormus.

Haus , ihtiyara takilmis: ''Dede , bu atla öbür dünyaya mi gidiyorsun?'' demis. Ihtiyar , ''Öyle evlat! Bundan sonra bizim gidecegimiz yer orasi'' diyerek karsilik vermis.

Haus , ihtiyari rahat birakmamis. ''Dede! Biz kiz kaçirmaya gidiyoruz. Sen ahiretlik atinla yavas yavas gel. Dönüste bizi karsilarsin.'' demis. Atini kamçilamis.

Ihtiyar , üç delikanlinin arkasindan bagirmis. ''Kimin kizini kaçiracaksiniz?'' demis.

Haus;
''Babasini tanimiyoruz. Ama kizin adi Akanda'' diyerek karsilik vermis.

Üç genç , yasli adami toz duman içinde birakarak atlarini dörtnala sürmüsler. Ancak , aradan yarim saat bile geçmeden ayni hizla geri dönmüsler. Ihtiyara yaklasinca durmuslar. Haus; ''Dede! Sen hala yolda misin? diyerek , yasli adama yeniden takilmis.

Ihtiyar; ''Ne yapayim evlat! Atim bu kadar gidiyor'' demis. Sonra o sormus: ''Hani kaçirdiginiz kiz?'' demis.Haus , Akandalar'in köyünde gençlerin silahla talim yaptiklarini. Su anda Akanda'yi kaçirmanin mümkün olmadigini anlatmis. Baska birgün geleceklerini söylemis.

Ihtiyar gülmüs:

''Bak oglum!'' demis. Sen belki Akanda'yi kaçirabilirsin. Ancak , o seninle yasamaz.

Haus merakla sormus:

''Neden?''

''Ben Akanda'nin babasiyim. Benim kizim adet , gelenek bilmeyen bir adami koca olarak kabul etmez de onun için.''

Haus aptallasan bir suratla bakarken , ihtiyar kalpagini düzeltmis. Atinin dizginini çekerek , kamçisini saklatmis. Topal hayvan tek kulagini dikmis. Arka ayaklari üzerine kalkarak sahlanmis. Ok gibi ileriye firlamis. Haus ve iki arkadasi arkasindan bakip kalmis.

Haus , o günden sonra , degil Akanda'yi kaçirmak bir daha insan içine çikamamis...

15 Şubat 2009 Pazar

Türkiye'de ki Çerkes Diasporası

1859-1866 yılları arasında ki “Büyük Sürgün” döneminde Kafkasya’dan Adigeler ile Abhaz-Abazalar %80-85 düzeyinde, Ubıhlar ise tümüyle, Oset, Çeçen ve Dağıstanlılardan da ayrı ayrı %5-10 arasında olmak üzere 1.400.000 den fazla insan, zorla sürüldükleri anayurtlarını terkederek büyük acılar pahasına “halifenin ülkesine” yerleştirildiler. Kafkasya sürgünleri, Osmanlı Devleti’nin böylesine ani ve kitlesel göçleri hazırlıklı bulunmaması nedeniyle, çıkış limanlarında, yollarda ve ilk yerleşim yerlerinde fiziki uyumsuzluk, salgın hastalıklar, özellikle sıtma vb. nedenlerle 500 bine yakın sayıda kayıplar verdiler.

Doktor Şerafettin Mağmumi’nin 1910 yılında yazdığına göre; Kafkasların yayla havasından gelmiş 74 bin insanın, sıcaklığıyla meşhur Çukurova’ya yerleştirilmesi sonucu bir iki yılda sayıları 4 binlere düşmüştü. O tarihlerde Osmanlı nüfusu içinde ki çerkes oranı %9 düzeyindeydi. Şimdilerde bu oran %7-8 gibidir.

Osmanlı yönetimi, sorunlu bölgelerde tampon, bataklıkları ıslah ve tarıma kazandırma, özellikle Marmara bölgesinde bozulmuş olan müslüman nüfus dengesini sağlama ve ordunun asker ihtiyacını karşılamada Çerkes göçmenlerinden olabildiğince faydalanmıştır.

Anayurtlarını Rus bağımlılığından kurtarmak ve geri dönmek kararında ki Çerkes göçmenleri, yasal olarak askerlik görevinden muaf oldukları halde 1877-1878 harbinde, kendi atları ve silahları ile gönüllü olarak akın akın Anadolu ve Rumeli’de ki cephelere koştular. Suvari güçlerinin neredeyse tamamını Kafkasyalı göçmenler oluşturdu. İmam Şamil’in oğlu Gazi Muhammet Paşa, Musa Kanduh Paşa ve 2. Tümen Komutanı Bıjnav Muhlis Paşa emrinde ki Kafkas gönüllüleri Kars cephesinde; Müşir Mocan Rauf Paşa, Mirliva Dağıstanlı Mehmet Muhlis Paşa, Mirliva Karzeg Dilaver Paşa ve Ferik Tuğa Fuat Paşa komutasında ki Kafkas gönüllüleri ise Balkan cephesinde savaştılarsa da şansları yaver gitmedi.

Bu savaş sonucunda Abhazya dan toplu olarak 50.000 kişi Dağıstan yöresinden de binlerce Kafkas lı yurtlarını terketmek zorunda kaldı. 14 yıl önce Balkanlara yerleştirilen çerkeslerde, Berlin ve Ayasfanos anlaşmaları gereğince Suriye, Ürdün, İsrail ve Anadoluya nakledildiler

Çerkeslerin, Osmanlı İskan Politikasına bağlı olarak yerleştirildikleri iki ana hat şöyledir:

1-Sinop, Samsun,Çorum,Amasya,Tokat,Sivas,Yozgat,Kayseri,Kahramanmaraş çizgisini izleyen ilk yerleşim bölgesi, Hatay’da Türkiye Cumhuriyeti topraklarından çıkarak bugün ki, Suriye ve Ürdün topraklarında devam etmektedir. Bu hattın çevresinde ki Muş, Kars,Adana vb. illerde de kafkas kökenli yerleşim yerleri bulunmaktadır.

2-İkinci bir hat ise yine kabaca, Güney Marmara yöresinde ki Çanakkale, Balıkesir,Bursa, Eskişehir,Bilecik,Kocaeli,Düzce illeri boyunca uzanmaktadır. Ayrıca Kütahya, Afyon,Konya,Aydın vb. illerde de yeryer küçük kafkas göçmen köylerine rastlanmaktadır.

Anadolu'da bugünde nüfusu 150 haneyi aşan bir Kafkas kökenli köy bulmak son derece zordur. Bununla birlikte bu küçük köyler, yıllar boyu Anadolu'da uygar yaşam biçimleri, temiz ve güzel görünüşleriyle kendilerine özel bir yaşam biçimi oluşturagelmişlerdir.

CERKES KIZININ ÖZELLİKLERİ


Çerkes kızlarının sosyal hayat içerisindeki yerleri başka hiç bir milletin kızlarınınkine benzemez. Doğuda kızlar kapalı örtülü ve hapis, batıda ise güvenli olmayan bir hürriyete sahiptirler. Çerkes kızları ise tam bir özgürlüğe sahiptirler.


Mr. Longworth gibi kadına bir Avrupalı gözü ile bakan bir kişi bile çerkes kadınlarının özgürlüğünü aşırı bulmuş ve avrupalı kadınların bu derece özgür olmadığını söylemiştir. Mr. J. bell ise "Çerkes kadınlarının tavır ve hareketlerinde İslam dininin etkileri baskındır. Öte yandan çerkes kızları eski Çerkes usüllerine tamamen bağlı olup Avrupanın özellikle yüksek tabakasına mensup kadınlarına tamamen uyuyorlar." yorumunu yapmıştır.


Gayet doğal olan bu usülün eleştirilecek bir tarafı yoktur. Tüm haklarına egemen, saygı gören her hür kadın için en doğru yol budur. Çerkes kızı evleninceye kadar müstakil bir insan olarak her istediği ile görüşmekte, sosyetelere girmekte serbesttir. Evinde erkeklerin ziyaretini kabul eder, misafire hürmet eder. Bu durumlarda yalnız anne veya babası değil, aile büyüklerinden kimse yanında bulunmaz. Esasen kızın bulunduğu topluluğa anne ve babanın girmemesi usüldendir. Bu nedenle kızı düğünde bulunan baba dans yerinde bulunamaz. Babanın yanında kızın dans etmesi saygısızlık olarak yorumlanır. Aile kıza tam bir güven duyar. Erkeklerle serbest bir biçimde çeşitli ortamlarda bir araya gelmesine engel olmak, onun özgürlüklerine tecavüz olarak kabul edilir. Çerkeslerde kız, şerefini bilir, şahsiyet sahibidir. Kız erkeklere hediyeler verir ve onlardan hediyeler alır. Bu şekilde arkadaşları ile yakın ilişkier kurabilir.


Çok zeki olan çerkes kızları konuşmalarında gayet zariftir ve ince espriler yaparlar. Hiçbir şart altında aciz duruma düşmeyen delikanlılar için en müşkül durum bu espriler karşısında mahçup ve malup olmamaktır. Sohbetler serbest, çoğunlukla esprili fakat nazik bir havada geçer. Kaba tavır ve sözler sevilmez ve ayıp sayılır. Bu nedenle inceliğe çok özen gösterilir. Çerkes delikanlısı kızlarla rahatca görüşmeyi, onların iltifatlarını almayı bir hak olarak görürler. Konuşmayan, çekingen davranan kızları "Evli misin?" gibi sözlerle eleştirir, hoşnutsuzluklarını belli ederler.


Çerkes kızlarının yaşayışını yakından bilmeyen bazı Avrupalı yazarlar Çerkes kızlarının kama taşıdığı gibi saçma iftiralarda bulunmuşlardır. Çerkes toplumunda namusunu korumak için bir Çerkes kızının silah taşımasına kesinlikle gerek yoktur. Bir çerkes kızının namusunun lekelendiği görülmüş şey değildir.


Mr. Longworth Çerkes kızları ile delikanlılarının serbest karışmasından bahsederken "Bundan şüphe edene lanet olsun" demiştir.


Mr. J. Bell "Çerkes kızları göğüste çapraz gümüş düğmelerle iliklenmiş sıkı mantoları ile, sırma şerit ve gümüş topla süslenmiş taşlarla bir cengaver gibi görünürler. Fakat saldırganlara karşı tek silahları yüksek namuslarıdır. Bu kıyafet içinde saç örgülerinin belden aşağıya kadar uzanması, nazik hareketleri, özellikle uzun boylu kızlara, hakikaten latif cinse mahsus bütün güzelliği verir. Kızlar daima yüzleri açık gezer. Ancak erkek kalabalığına arsızca asla girmezler. Erkeklerle dolu olduğu halde misafir odasına, yaralıya hizmet etmek üzere geldiğini defalarca gördüğüm güzel ve uzun boylu kız, defalarca bana orduda arkadaşlarına karşı askeri bir görev ifa eden ORLEAN KIZLARINI hatırlattı" yorumunu yapmıştır.


Çerkes kızları da delikanlıları gibi kendini gösterme, daha yüksek dereceye çıkma aşkını taşırlar. Hiç bir konuda geride kalmamaya gayret ederler.


Kız ailenin en nazlı bir ferdidir. Baba çocukarından yalnız kızlarına yumuşak davranır. Anne bütün şefkat ve dikkatini ona gösterir. Kardeşleri onu taparcasına severler. Aile fertlerinden hiç biri bu aziz misafirin kalbini kırmaz. Kız annesinin bir görev arkadaşıdır. Ona her konuda yardım eder. Dikiş işleri tamamen kıza aittir. Hatta kızı olmayan komşuların dikiş işlerine de yardım eder. İplik eğirmek, şayak dokumak kızın görevlerindendir. Aile fertlerinin elbiselerinin temiz olmaması, yırtık olması, misafir ve oturma odalarının yılda bir kaç defa badana edilmiş olmaması,misafir odası yatak ve takımlarının temiz olmaması kızın şöhret ve kıymetini düşürür. Zira Çerkesler, kızların kıymetini güzelliğine göre değil, ev kadını olabilmek için gösterdiği çabaya göre değerlendirirler. Bu nedenle kızlar tembel ve havai olmamaya, son erece temiz ve faal olmaya mecburdur. Köylü hayatı yaşayan ve çoğunlukla zengin olmayan Çerkeslerin sade ve rahat küçük meskenlerinde görülen ve ruhu okşayan temizlik ve düzen, kadınların yoktan var ettikleri çekici düzenlemelerle ve güzelleştirmelerle takdire değerdir.

CERKES DELİKANLISININ ÖZELLİKLERİ


Delikanlı tabiri Çerkesler'de rüşt çağı gelmiş genç anlamında kullanılmaz. Çünkü Çerkes çocukları on yaşını geçince artık delikanlı sayılır. Kendilerinden mertlik vasıfları beklenir ve istenir. Bu konuda Çerkes terbiye usulleri rekabet kabul etmez.




Mersiyeleri, şarkıları hala dillerde dolaşan Prens Pşikoy Rus Ordusuna saldırarak Baş Kumandan Meşhur General Zass'ı atından attığı, generalin bindiği atı alıp getirdiği, kanlı savaşta üç defa at yararak değiştirdiği, fakat kendisi yorulmayarak: "Atımı sevgilime götürünüz. başkaları tuzlu su akıtırken kendisi kanlı su akıtsın. "diyerek şehit olduğu zaman henüz reşit olmamıştı. muhtelif savaşlarda sekiz yara almış olan Aşereluk şehit olduğunda on dört yaşındaydı. Çocukların yükseklik derecesini gösteren bu gibi cesaret eserleri pek çoktur. Onlardaki bu yeteneği tabiatın onlara verdiği özel bir imtiyaz olarak kabul etmek yerindedir. Çünkü yüksek bir ruh taşıyan Çerkes delikanlısının kuvvetli karakteri hiç bir konuda başkalarından geri kalmasına izin vermez. Kendisne şeref oluşturacak tek aracın soyu ve serveti değil, çok güzel vasıflar olduğunu bilir. Bundan dolayı Çerkes delikanlılarının hepsinde üstünlük iddiası ve şöhret eğilimi fazladır. Harp meydanında, meclislerde, toplantılarda, eğlencelerde yüksek terbiyesiyle, yüksek karakteriyle akranına yüksek olduğunu göstermeye çalışır.




Delikanlı haya sahibidir. Fakat acizlik bilmez. Uyuşuk ve sessiz hayatı sevmez. ezeli hürriyet diyarı olanbir yerde doğup büyüdüğünü takdir eder. Hareketli ve faal bir muhit içinde canlı ve hareketli olması gerektiğini bilir. Bundan dolayı muhite uymaya gayret eder. Kendisine söz düştüğü zaman serbestçe meramını ifade eder. Özellikle umumi yerlerde güzel söz söylemek Çerkeslerce pek şerefli bir özellik sayıldığı için, o gibi yerlerde sıkılmak, kekelemek, beceriksiz davranmak delikanlı için büyük bir ayıp ve kusur sayılır. Bundan bahsederken Mr. Bell aynen aşağıdaki açıklamayı yapıyor:




"Meclislerde halk işlerini görme esnasında büyük bir topluluğa karşı insanların hiç sıkılmayarak kolaylıkla anlatıcı ve hitaabelerde bulunması beni hayran bırakmıştı. bu güzel örnek hurriyette, toplulukların çokça olmasına, umumi çıkar için herkesin büyük ilgi göstermesine yorumlanabilir. Serbest nutuk çekenler içinde hepsinin üstünde iki kişi mertçe, hatip tavırlar ile benim şimdiye kadar ayan ve millet meclislerinde, avukatlar toplantılarında, tiyatro sahnelerinde temayüz etmiş olarak gördüklerimin hepsine rekabet ederler. "




Kambl, Talma, Keen bile, Adler Prens'i Ali Bey'in o mıntıka namına seçilen kırk zatın başında olarak meclisin ortasında asılı duran Kur'an'a yaklaşarak asilane bir eda, yüksek bir vekarle hitabesini teyit, sonra büyük bir saygıyla döndüğünü görselerdi hayret, belki de istirkap ederlerdi.




Çerkesler'in Washington'u olan meşhur Degumko Hacı Giranduk'u tekrarlanmış hitabelerde bulunurken ilgilendiği meseleye ait derin düşüncelere daldığı halde keskin kara gözlerinin sakin bakışını, kendisine verilen şiddetli cevapları soğukkanlılıkla karşıladığını izah ve ispata lüzum gördüğü noktalarda deliller göstermeye ve iddiaları ret ve çürütmeye izin vererek sakin bir şekilde oturan ak sakallı Thamatelere itidalle, fakat metanetle meseleyi açıkladığını gören her fert, onun dehasının lüzumunda herkese üstünlüğünü ne kadar açık bir surette ispat edeceğini anlar.




Bu iki genç yaşarlarsa ( çünkü her ikisi korku bilmeyen cengaverlerdir. )bu taraftaki işlerin baş çeviricisi olmak hakkında yükseleceklerdir. Özellikle Berzeg Giranduk kuvvetli karakteri ile gençlerin özel müzakerelere iştiraklerine karşı olan ihtiras fikrine şimdiden galebe çalmıştır. Bu iki şahıs kuvvetli mizaçlarıyla beraber mertliğinde birer örneğidir. Herikisi vatanseverlikte samimi, umumi hareketleri tenkitten uzaktır. Asil tavırlarıyla nazik hareketleri, iyiliklerle dolu bir terbiyenin birleşimiydi.




Uzun boylu kuvetli ciğeri sebebiyle (altı kadem üç pus irtifaında olup geniş omuzları Herkül'e benzer) eski devirlerde bile emsali nadir bulunur bir şampiyon olan Arslanbi'de Keğaş-Qegeş Vadisi Reislerindendir. Serbest, canlı, konuşmada akıcı bir hatiptir. Kendisi alınan yeni kararları kabul etmek üzere orada toplanan Azra'lılara haber vermek için görevlendirilmişti. Bu görevi tam bir Stentor (şimşek sesiyle şöhret bulan bir zatın adıdır)'a layık bir şekilde yaptı. Her maddenin başında söylediği şeylere iyi dikkat edilmesi için yüksek sesle bağırmak suretiyle sonuna kadar dikkat ve sessizlikle dinletti. Etrafını susturarak asıl meseleye dönmesi bizim parlamento seçimlerinde söylenen nutuklara benziyordu.




Adhenkum'da toplanmış olan millet meclisinde nutuk verenlerden bahseden Mr. Longvors 'te Şapsıgların Demosten adını verdikleri NEŞU hakkında (bir defa nutka başlıyınca o adar tatlı söylüyor ki memleketlerindeki balları yemiş zannedilir) Demosten gibi jest yapmıyor fakat "ahenkdar hitabeti meclisin yanında akan derenin sesiyle aynı ahenktir" diyor.




Güzel söz söylemeye, serbest hitabete alışmak için delikanlılar, ormanlarda ağaçlar arasında alışmasını yaparakserbestçe söz söylemek, melis huzuruna vakur girip çıkmak alışkanlığını almaya çalışırlar. Meclisler delikanlılar için edep okuludur. Meclisler açıktır. Gençler orada gördükleri usulleri gerekli gördükçe göstermeye hazırlanmak zorundadırlar.




Mr. Bell diyorki:"Çerkesler fikirlerini canlı, çoğunlukla açık ve süratli bir şekilde ifade etmek konusunda büyük bir üstünlük gösteriyorlar. Halk, doğaları gereği münakaşa ve müzakereye alışkın olduklarından çok defa küçük şeyler için tartışma olur.




İşte bu terbiyenin sonucu olarak delikanlıların tavırlarında doğal bir serbestlik, uydurma değil gerçek bir kibarlık görülür. Başka milletlerde hükümdar dairelerine mahsus sayılan yüksek nezaket ve inceliği Çerkes delikanlıları öyle iki yüzlülük muhitinde değil özgürlük anıtı saydıkları kutsal ormanların saf ve sakin bağrında öğrenirler. Bundan dolayı hareketlerinde riyakarlık görünmez, temiz bir doğallık gösterir.




1837 tarihinde Güney Rusya'da steplerde seyahat eden Homer de Hil Ekaterinodar'da bir baloya ilk defa katılmış olan birkaç dağlı Çerkes'in ömürlerini böyle sosyetelerde geçirmiş centilmen gibi gayet serbest ve nazik hareket ederek dikkatini çektiklerini takdirle yazıyor. Bunun gibi terbiyeleri tetkik eden her fert fikirlerinde birleşiyorlar.




Nefse hakimiyet Adighe olmanın birinci şartından olduğu için Adiğe Delikanlısı hiçbir hareketinde kötü alışkanlıklara düşmez. Her konuda VERKIÄž yani kibarlık onun rehberi olur. çünkü kibarlığı ihmal etmeyi insanlığı bırakmakla bir tutar.




Adige Delikanlısı korku bilmez. Kalp, akıl, irade onun için esas olduğu gibi ceareti cahilane değil akıllıca yapmak ister. Bundan dolayı Çerkesler "Cesurdan korkma, o cesaretini haklı işlerde mücadelede gösterir. "derler. Delikanlının medeni cesarete malik bulundukları hususundaki Mr. Bell'in evvelce anlatılan sözleri de dikkate değer. Onlarda korku büyük bir kusur sayılır.

NART DESTANI


NART DESTANI


Kahramanlik CagiCerkeslerin kendi atalari olarak kabul ettikleri mitolojik kahramanlar...Kökü tarihin derinliklerine uzanan bir destan...Nart Destani, Cerkeslerin ve diger bircok Kafkas halkinin kökü tarihin derinliklerine kadar uzanan ortak destani. Destan, Sosruko, Badinoko, Asemez, Bataraz, Sujey ve diger Nartlarin kahramanlik öykülerinden olusur. Nartlar, Cerkeslerin kendi atalari olarak kabul ettikleri mitolojik kahramanlardir. Güclü, savasci yigitlerdir ama günlük islerle, ciftcilikle de ugrasirlar. Destanin bas kahramani Sosruko mucizevi sekilde tastan dogar ve demirci tleps tarafindan celiklenir. Nartlar var oldugu kahramanlik cagi mitolojik bir zamandir. Yerin ve gögün yaratildigi cagda Sosruko yetiskin bir erkek, daglarin ve irmaklarin olustugu cagda yasli bir adamdir, fakat bütün gücü hala yerindedir. Nartlar destanda kültürel kahramanlar olarak da görünürler. Sosruko Tanrilardan atesi calar, yeralti yaratiklari tarafindan ele gecirilen dari tohumlarini geri getirir, Nartlara Tanrilarin ickisi saneyi hediye eder. Nartlar Blago (ejderha) ve Yinijlarla (devler) mücadele ederler. Sadece fiziki güce degil büyüye de basvururlar. Bilge Seteney´in destegiyle günes durur. Sosruko Yinij´i yenmek icin soguk, Totres´i yenmek icin sis yaratir. Asamez kavalini calarak yeryüzündeki bütün canlari diriltebilirdigi gibi, onlarin ölümünü de saglayabilir. Bidoh nefesiyle sifa dagtir. Bircok Nart bicim degistirme yetenegine sahiptir. Nartlar kuslarin, diger hayvanlarin dilini anlarlar. Kahramanlarin yardimcilari sihirli atlardir. Bazi Nartlar yeralti dünyasina inerlerve tekrar oradan dönerler.Nartlar yasamlarina dogrudan va aktif olaral katilan Tanrilarla yogun iliski icindedir. Tanrilar Tlpes, Thagalec ve Amis Nartlarin meclisinde (hase) yer alirlar. Tanrilar her yil sölenlerine Nartlardan birini davet ederler. Thagalec´in ve Amis´in annesi Nartlara ögütleriyle yardimci olur. Demirci Tleps Nartlar silah, zirh ve is aletleri yapar, zarar gören kalca kemiklerini, kafataslarini onarir, kahramanlari dayanikli hale getirir. Bazi Nartlar Tanrilarla akrabalik iliskisi icindedir. Bilge Seteney destanda önemli rol oynar. Nartlar onun bilgece ögütlerinen yararlanirlar fqaakat o Nartlari yönetmez. Önemli meselelerde kararlar onun katilmadigi erkekler meclisinde alinir.Tanrilarla mücadele eden kahramanlar da vardir. (Nesren Jake, Vuazirmes). Bazen bu mücadelede zafer kazanirlar; örnegin Kötülük Tanrisi Pako´yu öldürürler. Bataraz Tanrilar tarafindan Oshamaho´ya (Elbrus) zincirlenen Nesren Jake´yi kurtarir.Bazi Nart tasvirleri günes mitleriyle baglantilidir. Adiyuh´un kollari, Nart güzeli Akuanda´nin gögüsü günesin isimasi gibi isik sacarlar.Dogayi canlandiran Asamez ve yasamini yeraltinda sürsüren, her baharda yeryüzüne cikmaya calisan Sosruko hakkindaki söylencelerde doga mitlerinin izleri fark edilir. Destanda Nartlarin ölümü Tanrilarin iradesiyle olur. Sansiz bir yasam ile ölümden sonra ebedi san arasinda tercih yapmak zorunda kalan Nartlar secimlerini ebedi sandan yana yaparlar.

13 Şubat 2009 Cuma

PASTA ŞIPSI


Malzemeler;


Tavuğu için;


  • 1 bütün tavuk

  • 1 Çay kaşığı Tuz

  • 1 Büyük baş sarımsak

  • Sarımsağı dövmek için ayrıca 1 tatlı kaşığı tuz

Şıpsı için;



  • 2 Adet orta boy kuru soğan

  • 1 Çay bardağı sıvı yağ

  • 1 Tatlı kaşığı pul biber

  • 5 Yemek kaşığı un

Paste için;



  • 2 Su bardağı pilavlık bulgur

(Bazı yörelerde paste mısır unu, irmik ya da pirinç kullanılarak da yapılıyor. Yemeğin aslı Kafkasya’da darı kullanılarak yapılırmış, benim ailem sürgün sonrası Konya’ya yerleşen çerkeslerden. Bu nedenle biz Anadolu’nun diğer bazı yerlerindeki çerkesler gibi paste yapımında pilavlık bulgur kullanıyoruz)



  • 1 Çay kaşığı tuz

  • 4 Su bardağı sıcak su

Yapılışı;



  1. Tavuk yıkanır, ayıklanır, derisi yüzülür ve parçalara ayrılır.

  2. 1,5 litre su ve 1 çay kaşığı tuz ilavesi ile iyice yumuşayıncaya kadar haşlanır.

  3. Haşlanmış tavuk derince bir kaba alınır.

  4. 1 Tatlı kaşığı tuz ile birlikte dövülen bir baş sarımsak, suyu süzülmüş tavuk ile iyice karıştırılır.

  5. Derin kabın kapağı kapatılır ve arada bir karıştırarak sarımsak ve tuzun et tarafından iyice emilmesi sağlanır.

  6. Bu işlemi şıpsı yapımına başlamadan yaklaşık 1 saat önce yapmak etin tuz ve sarımsağı iyice emmesini sağlamak için uygun olur.

  7. Tavuklar ayrı bir yerde beklerken, derin bir tencerede rondodan geçirilmiş kuru soğanlar ile sıvı yağ birlikte kavrulmaya başlanır.

  8. Soğan biraz sararıp, yumuşayınca pul biber ilave edilir.

  9. 1-2 kez karıştırdıktan sonra bu karışıma tavuğu haşlamak için kullanlan 1,5 litre et suyu ilave edilip kaynamaya bırakılır.

  10. Et suyu kaynarken ayrı bir kase içinde 1su bardak soğuk ile 5 yemek kaşığı un karıştırlararak ezilir.

  11. Koyu tarhana çorbası kıvamına getirilen bu karışım tencerede kaynamakta olan et suyuna yavaş yavaş eklenir.

  12. Eklenirken karıştırılarak topaklaşması önlenir.

  13. 10-15 dakika kaynatılır.

  14. Kaynamaya başlayınca sarımsak sosu içinde bekletilen tavuk etleri şıpsıya ilave edilir.

  15. 1 taşım daha kaynatılır.

  16. Paste yaparken ise; sıcak su derin bir tencere içinde ocağa konur ve tuz ve yıkanmış bulgur ilavesi ile kaynamaya bırakılır.

  17. 15-20 dakika kısık ateşte kaynayan bulgurun cıvık bir hamur kıvamına gelmesi beklenir.

  18. Pişince ocaktan alınır ve belağı denilen kalın ve büyük tahta spatula ile ile kıvama gelene kadar yoğurulur.

Kuzey Kafkasya Halk Destanlarının ünü en yaygın olan kahramanıdır Sosrıkua. Her çağda, her dönemde Nart Destanlarının bilinen kahramanıdır. Diğer kahramanlarından hiç biri Sosrıkua kadar ünlü değildirSosrıkua'nın doğuşu ile ilgili öykü çok ilginçtir. Ünlü Nart kadın kahramanı Seteney Guaşe Bakhsan Irmağı kıyısında çamaşır yıkarken Nartların sığırtmacı onu görür ve güzelliğine vurulur. Fırlayıveren aşk oku, karşı kıyıda üzerinde çamaşır yıkanan taşa çarpar. Taş hemen ısınmaya ve büyümeye başlar. Seteney sıcak taşı eteğine sararak Nart Tlepş'in dökümhanesine götürür. Tlepş büyük çekici ile taşı kırar, içinden ateş saçan, kor halindeki Sosrıkua çıkar. bu nedenle Nart Tlepş ile Seteney Guaşe'nin oğlu sayılır Nart sosrıkua...Sosrıkua'nın bir kaya parçasından doğuşu Grek mitolojisindeki "Cyclop", ve Türk Destanlarındaki "Tepegöz"ün doğuşu motifi ile benzerlik taşır. Bu üç destan kahramanının doğuşu taş orijinli bir motifte birleşmiştir.Sosrıkua isminin etmolojik araştırması da doğuşunu anlatan öyküyü tamamlamaktadır. Kabardey - Besleney - Abazin şiveleri ile "SOSRIKUA", Abzekh, Şapsığı, Bjeduğ, Kemırguey, Hatıkuey vb. batı adiğe gruplarının şivesi ile "SaWsıruk" olan ismin hece hece bölünerek incelenmesi yukarıdaki savımızıdoğrulamaktadır. Şöyle ki;"So-sı-rı-kua" veya "Saw-sı-rı-ko" sözcüğünde;"Se", bıçak veya kılınç anlamındadır. "Sır" veya "stır", sıcak anlamındadır. "V(vo)" vvurmak veya ateş etmek anlamındadır."Kue" yada "ko" oğul anlamındadır. Kişi veya aile isminin sonunda kullanılan bir takıdır.Adiğe dilindeki "Sosrıkua" isminin anlamını bölmeye göre ele alırsak, "Saw-sır", "Şa-we-stır", sıcak çocuk, ateş saçan, yakan erkek çocuk anlamına gelir.Nart kahramanlarının en ünlüsüdür demiştik Sosrıkua için. Onsuz Nart öyküleri çok yavandır. Bu destan kahramanımız öykülere o denli damgasını vurmuşturki, başta uluslarda Prometheus veya Akhilleus olmuştur, biraz da Adonis'tir Sosrıkua'mın Çerkes mitolojisinde...İnsanoğluna sunduğu yararlı buluşları nedeni ile çağ çağ, kuşakların gönlünde yüzyıllardır taht kurmuştur. Ateşi, darı tohumunu halkına getirmiş, şarap mayalamasını onlara öğretmiştir. Sosrıkua ile ilgili dizelerde Kuzey Kafkasya boyları söze "Sosrıkua Di Nekhu, Sosrıkua Di Khan", " Sosrıkua ışığımız, Sosrıkua oğlumuz, yiğidimiz" nitelemeleri ile başlar.Tanrılardan ateş çalarak insanlığın uygarlık aşamalarında yerine getirdiği görevi Greklerin Prometheus'una benzer. ancak, ateşi insanlar için çalan bir kahramanın ismi daha geçer Nart Destanlarında, Nesren Jak'e ile Sosrıkua çoğu destanlarda aynı motiflerde birleşirler. Çelikten vucudu, et ve kemikten diz kapakları ile bir yerde Akhilleus'un ta kendisidir. Tlepş'in demirci çekici ile ateş saçarak doğan kahramanımız, dizinden maşa ile tutularak suya daldırılmış ve vucuduna su verilerek çelikleştirilmiştir. Düşmanları onu insan özelliği gösteren dizlerinden vurmak isterler. Maşanın altında kaldığı için su verilemeyen ve et kemik olarak kalmış dizlerinden...Aynı şekilde Akhilleus'un annesi Tanrıça Thetis oğlunu doğurunca yıkamak için Stys ırmağına batırmış, böylece onu silah işlemez hale getirmiştir. Ancak annesinin eli altında kalan topukları su ile temas etmedikleri için et ve kemik olarak kalmıştır. Troya kuşatmasında Hector'un attığı okun topuğuna saplanması üzerine ölmüştür.Çoğu destan textlerinde Sosrıkua, atılgan, gençliğinin verdiği coşku ile pervasızdır. Ancak onun Sınırlayan temkinli Nart yaşlıları vardır. Wezırmes, Tlepş gibi... annesi Seteney Guaşe genç sosrıkua'yı bu yaşlı nartlara teslim etmiştir. ateşin Tanrılardan ya da devlerden kaçırılması, darı tohumunun halka verilmesi, şarap mayalamasının halka öğretilmesinden tutun da Nart Tlepş'in orağı bulmasına dek Nart halkının uygarlık aşamalarında Nart Sosrıkua'nın büyük katkıları vardır. atı Tığujey, denizatı Tanrıçası Psıtha Guaşe tarafından Nart kahramanı Pice'ye armağan edilen kanatlı atın yavrusudur. Grek Mitolojisinde Pegasus motifinde de bu kanatlı atı görmekteyiz. Onunla bir sıçrayışta Kafkasların en yüksek doruklarına, Oşhamahue (Elbruz) tepesine ulaşır. Savaşlarda Nartların önünde uçarak düşmana saldırır.Sosrıkua motifi şu veya bu isim altında, hangi adla olursa olsun, ilk çağ ozanlarından Homeros, Aişkilos'tan Tevfik fikret'e kadar ozanların şiirlerinde değişmeyen, eskimeyen bir kaynak olmuştur. Başka bir deyişle uygarlığın ve yeniliklerin simgesi olmuştur. Dünya mitolojisi ve Literatüründe günümüze dek yaşaya gelmiştir.

SETENAY ÇİÇEĞİ

Setenay Çiçeği

Birgün Nart kadını Setenay Guaşe Psıj'in kıyısına gitti. Orada yeşil dalları ırmağın üzerine eğilmiş uzun söğüt ağacının yanında olağanüstü güzellikte bir çiçek gördü. Işıl ışıl öyla parlıyorduki Stenay Guaaşe gözlerini alamıyordu. Sanki beyaz yaprakları sabah güneşinin parlak ışıklarında yıkanıyordu.

Setenay Guaşe çiçeği alıp götürdü ve evinin önüne dikti.

Ertesi sabah hemen çiçeğin yanıuna giden Setenay Guaşe onu tanıyamadı; dermansız düşmüş yaprakları buruşmuştu.

Çok üzüldü Setnay Guaşe.

Tekrar Psıj'in kıyısına gitti ve yine aynı çiçeği buldu, getirip evinin önüne dikti.

Fakat o da soldu!

Nart kadını bu harika çiçekler onun yüzünden öldüğü için üzülüyordu.

Setenay Guaşe üçüncü kez ırmağa gitti. Bütün gün aynı çiçeği aradı. Sonunda akşama doğru onu buldu, yine evinin önüne dikti ve yatmaya gitti.

O akşam rüzgar gökyüzünde bulutları hareketlendirdi. Şimşek çaktı, gök gürledi ve ılık bir yağmur yağmaya başladı. Setenay Guaşe'nin kalbi sıkıştı: "zavallı çiçek, yağmur seni öldürecek!"

Sabaha doğru hava sakinleşti. İnsanın tenini okşayan bir güneş çıktı. Setenay Guaşe gözlerine inanamadı: Çiçek ışıldıyordu!

-Su çiçeğin canını kurtardı, diye bağırdı. -Su can gibidir.

Derlerki, insan ilk kez o zaman anladı suyun yaşam gücünü. Bu çiçek şimdi de Nart toprağında yetişiyor ve güzelliğiyle göz alıyor. Ona "Setenay çiçeği" diyorlar...

GELENEKLER VE ORİJİNAL İSİMLERİ

Adige Kültüründe Gelenekler

Адыгагъэ (ADIGELiK) İnsan yaşamına , hayat biçimine yönelik olarak Adige töresinin koyduğu tüm kuralları kapsar.Adigelik insani özelliklerimizi,saygı ve sevgiyi,doğruluk,adalet, cömertlik cesaret ve insana dair benzer tüm erdemleri kapsar.

Адыгэ хабзэ (ADiGE TÖRESi) Adige toplumunun yaşayış biçimini, birbirilerine karşı ve cemiyete karşı ilişkilerini yükümlülüklerini düzenleyen kurallar toplamıdır. Düğün cenaze ve benzer toplantıların da ana kuralları xabzeye göre tayin olunur.

Батырыбжьэ ( BATIRIBJ’E ) Cemiyet ilişkilerine yönelik bir gelenektir. Örneğin bir kimse bir grubu çalıştırır, ot biçtirir veya odun kestirir veya benzer bir başka iş yaptırırsa grubun içerisinden en mahir ve çalışkan kişiye veya o grubun önce gelen bir bireyine x”uex”u (teşekkür) yapılarak bir bardak (veya kepçe) maksıme ikram edilir. Buna batırıbj’e adı verilir.Daha sonraları sadece bu koşullara bağlı olmaksızın önemli bir iş başaran, bir kahramanlık gösteren veya cemiyetin sevgisini ve takdirini kazanan kişilere verilen bu tür ikrama da batırıbj’e adı denilmeye başladı.

Башхуaпэ (BAŞHUAPE) Gelin alma geleneğinin bir parçasıdır. Yeni gelin bir süre sonra ailesini ziyarete geri [yasak]ürüldüğünde kaynı ve görümcesi gelini görmeğe giderlerdi. Ziyarete giden kişiler gittikleri yerdeki çocuklara verilmek üzere ayna,tarak,çorap,sabun ve benzer küçük hediyeleri bir sopaya takarak hazırlarlardı.Bu geleneğin adı Başhuape’dir.

Бэракъбла (BERAKBLA)Düğün geleneklerindendir. Nikah kıymaya gelen kafile ayrılırken bayrağa deri şapka,deri gömlek ,tülbent ,tarak,ayna vb küçük hediyeler iliştirilerek giden gruba verilirdi , bu bayrak hediyerlerle süslenmiş olarak aslında evlenecek oğlanın halası tarafından getirilirdi kız evine. Nikahtan dönen kafile bu bayrağı salimen döndükleri eve ulaştırmaya çalışırken kafileye rastlayanlar ise bayrağı ele geçirmeye çalışırlar, kafiledekiler böyle oyunlar ve eğlencelerle güle oynaya gidip dönerlerdi. Bu gelenek 1950-1960 yıllarına kadar devam etti,günümüzde çok seyrek olarak bu geleneğin uygulandığını görmekteyiz.

Гуф1апщ1э 1энэ (GUF’AP’Ş’E IANE ) Müjdeli bir haber , sevindirici bir bilgi getiren kişi eğer belirli bir yaşın üzerinde ise ona (guf’ap’ş’e) müjdeli haber için ödül olarak para veya benzer bir hediye verilmezdi. Bu kişi belirli bir yaşın üzerinde ise ona bir koyun (veya kişinin gücüne ve haberin önemine göre tavuk,kaz,hindi benzeri) kesilir güzel bir sofra donatılarak misafir edilirdi.

Псыхэгъэ. (PSIXEĞE) Yas ile alakalı eski bir gelenektir. Eskiden suda boğulan ve cesedi bulunamayan kişinin boğulduğu veya suya kapıldığı yere gidilir kadınlar o su kıyısında ağlayıp ağıt yakarken erkekler de dualar ederlerdi.

Гъэф1эж (ĞEF’EJ) Evlilikle ilgili bir gelenektir. Eski dönemlerde bir kız ile ailesinin izni olmadan kaçırılarak evlenilmişse aileler arasında husumet ve düşmanlık doğmaması için yaşlılar bir araya toplanarak iki tarafı barıştırmak için arabulucu olurlardı.Böyle zamanlarda damat belirlenen başlığın dışında olmak üzere gelinin anne babasına bir at veya bunun karşılığı para veya kıymetli hediye verirdi.

Гъэф1эж (ĞEF’EJ)bu hediyenin adıdır. Anayurtta sovyet idaresinin kurulması ile birlikte gelenek ortadan kalkmıştır.

Гъуэгудэгъазэ (Ğuegudeğaze )Büyüğü ve misafiri yücelten bir gelenektir. Eskiden yolculuk esnasında bir misafirle karşılaşıldığında ona verilen değerin gösterilen saygının bir göstergesi olarak geriye dönülür ve,misafir teşekkür ederek geri dönülmesini isteyinceye kadar ona eşlik edilirdi.

Жьагъэхэх (J’AĞEHIEH)Eski düğün töresindendir. Evlenecek olan genç yanına arkadaşlarını da alarak dağdaki sürü çobanlarını dolaşırdı.Gittiği çobanlar geleneğe uygun olarak bir koyun verirlerdi ve bunun adına Жьагъэхэх (J’AĞEHIEH) denilirdi.Toplanan koyunlar düğünde gelen misafirin doyurulmasında kullanılırdı. Gelenek 1940’lı yıllarda ortadan kalktı.

Мэрем мэкъуауэ. (MEREYM MEK”UAUE) :Günlük yaşama dair gelenektir. Eskiden Başında aile reisi veya çalışabilir erkeği olmayan ailelerin ot ve ekinini biçmek için insanlar bir gün toplanır hep birlikte o aileye yardım ederlerdi. Bu geleneğin adı Mereym mek”uaue idi.

Iурыц1элъ (UıRIT’SELH)Düğün ile ilgili gelenektir. wuneyişe olarak adlandırılan yeni gelinin büyüklerle tanıştırılma merasimi sırasında gelinin dudaklarına yağ,bal ve şeker ile hazırlanmış bulamaç sürülür. Bunun anlamı yeni gelinin o ailede tatlı dilli mutlu ve huzurlu olması dileğinin ifadesidir. Gelenek günümüzde hala devam etmektedir.

Щыгъынгуэшыж ( ŞIĞINGUEŞIJ )Cenaze ve yas ile ilgili gelenektir. Bir kişinin ölümünden 1 yıl sonra onun elbiseleri ve silahları dağıtılırdı. O gün at yarışı yapılır ve kazanan kişiye giysilerin silah ve gereçlerin iyileri verilmek üzere ölen kişinin eşyaları dağıtılırdı.Bu gelenek günümüzde de devam etmekle birlikte uygulama biçimi değişmiştir. Günümüzde bu tür eşyalar fakir ve ekonomik yönden yetersiz olanlara veya din işleri ile uğraşanlara verilmektedir.

Шуук1э плъак1уэ (ŞUUK’E PLHAK’UE )Düğün ile ilgili gelenek. Düğüncü giden grup hızlı bir at üzerinde birisini de beraberinde [yasak]ürürdü . Kafilenin en arkasından gelen bu kişinin görevi düğün gelenekleri ve şakaları arasında yer alan şapka kaçırma gibi bir durumla karşılaşıldığında bu kişinin görevi yetişerek müdahale edip şapkayı geri getirmekti. Bu görevi yapan kişi Шуук1э плъак1уэ ( ŞUUK’E PLHAK’UE ) olarak adlandırılırdı. Gelenek 1930’lu yıllarda ortadan kalktı.

Уэкъулэ. (Wuek”ule )Cemiyet yaşantısına dair gelenektir. Bir kişi başına bir kaza bela veya felaket gelir,varlığını ve ekonomik gücünü kaybederse yolculuk azığını temin ederek bir arkadaşına gider ve insanlardan yardım beklediğini sözleri ile belli ederdi. O cemiyette bir yardım başlatılır ve gelip gidenler bu kişiye güçleri oranında destek olurlardı. Bu geleneğin adı Уэкъулэ. (Wuek”ule ) idi.

Фэц1ынэгъэт1ылъ (Fetsıneğet’ıl”h) Adige düğün geleneğindendir. Yeni gelin eve girerken kapı ağzına serilen yaş deri üzerine ilk adımı atarak durur daha sonra evin içerisinde alınırdı.İnanışa göre bu şekilde karşılanan gelinin yeni evindeki yaşamı o deri gibi yumuşacık olur,mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerdi.Gelenek günümüzde de uygulanmaktadır.

Тешанк1эгъэк1эрахъуэ ( TEŞANK’EĞEK’ERAH”UE )Gelini arabaya bindirip ayrılırken gelini [yasak]ürenler gelin arabasını sağa doğru yürüterek evin önünde üç tur attırmak için çalışırlardı. Kız tarafından olanlar ise arabayı sol tarafa doğru sürmek için uğraşır diğer tarafın karşısına geçerlerdi.Burada inanışa göre gelin arabası sağa doğru yönelirse yeni evde erkeğin sözünün,tersi olursa kadının sözünün geçeceğine işaret sayılırdı.Tamamen güce dayanan bir mücadele,bir oyun olan bu gelenek zaman zaman kavga ve tatsızlıkla son bulurdu.Gelenek zaman içerisinde yokoldu.

Тешэрып1апщ1э ( TEŞERIP’AP’Ş’E )Çok eski dönemlerde olan bir gelenektir. Prens evlendiğinde gelin bir soylunun evinde bir yıl süre ile kalır daha sonra prensin evine gelirdi. Prens gelini bir yıl süre ile ağırlayan soylu aileye kendi hizmetindeki bir hizmetkar aileyi ve gelini getirdikleri atları hediye ederdi. Bunun adı Тешэрып1апщ1э ( TEŞERIP’AP’Ş’E ) idi.

Пехьэжьэ ( PEHIEJ’E ) Düğün geleneklerindendir. Düğün kafilesi dönerken düğünün sahibi aile düğüncüler için yiyecek ve içecekler hazırlatarak köye yaklaşmakta olan kafileyi karşılatır ve köyün girişinde yenilir içilir daha sonra köye girilirdi. Bu şekilde düğün kafilesini karşılamak üzere gönderilen yiyecek ve içeceğin adı Пехьэжьэ ( PEHIEJ’E ) idi.Gelenek artık uygulanmamaktadır.

Нысащ1эзэгуэгъэп ( NISAŞ’EZEGUEĞEP )Eskiden Adigeler geline bir yıl süre ile iş dışarı işi yaptırmazlarmış.Bu sürenin sonunda geline önce su getirme işi verilirmiş,gelin suya giderken yanına tarak,ayna,tülbent,toka vb. küçük hediyeler alır bunları yolda karşılaştığı insanlara hediye edermiş.Bu,insanların yeni gelinle ilk karşılaşmalarında “ boş kova ile karşıladı ” denilmemesi için yapılırmış. Yeni gelinle su getirirken karşılaşan kimselerin suyu döküp gelini yeniden suya gönderme hakları varmış gelenek gereği.Bu şekilde gelinin sabrı sınanır suyu getirinceye kadar gelinin defalarca geri döndürüldüğü olurmuş. Gelenek 1930 – 1940 arası yıllarda ortadan kalktı.

Хасэ мывэ (XASE MIVE [NIVE] )Söylencelerde bahsedildiğine göre bir zamanlar psıj nehrinin doğduğu yerde bir ev varmış ve Adigeler toplantılarını bu evde yaparlarmış.Bu evin yanında, üzerinde at ayağı ve köpek ayağı işaretleri olan bir büyük taş varmış.Toplantı taşı olarak adlandırılan bu taşın bir bölümündeki delik insanların doğru söyleyip söylemediklerini anlamak için kullanılırmış.İnanışa göre insan ne kadar şişman olursa olsun eğer doğru söylüyorsa bu taşın deliğinden geçermiş,eğer yalan söylüyorsa insan zayıf olsa bile geçemez o delikte sıkışır kalırmış.İşte bu taşın adı Хасэ мывэ (XASE MIVE [NIVE] ) toplantı taşı olarak söylencelerimizde yer alır.

Мысостей бжьищ. ( MISOSTEY Bj’iŞ’ )Davet ve şölen sofrasında uygulanan gelenektir. Geç kalan ve sofraya oturulduktan sonra gelen kişiye peşpeşe üç kadeh içki içirilir.

Мысостей бжьищ. ( MISOSTEY Bj’iŞ’ ) bu içkinin adıdır.Geleneğin başlangıcı olarak farklı olaylar anlatılır, fakat gerçeğe en yakın olanı şudur : 18 yüzyılda büyük Kaberdey toprakları Pşı Hatokhşokue , Pşı Mısost , Pşı Janbolet’in kontrolündeymiş. Toprağı ve idareyi paylaşamayan bu üç prens sürekli çatışırlar onların mücadelelerinde suçsuz insanlar zarar görür can verirmiş. Sonunda bu duruma son vermek üzere halkın ileri gelenleri toplanarak prensleri barıştırıp anlaştırarak sulh etmeye karar vermişler.Pşı Mısost’un evinde toplanılmış , barışmanın şerefine sofraya üç kadeh içki konulmuş fakat pşı hatokhuşokue ve ve pşı janbolet içkilerde zehir olabileceği şüphesi ile içmekte tereddüt etmişler; bu durumu farkeden pşı Mısost onların bu şüphesini ortadan kaldırmak için her üç kadehi de arka arkaya alıp içmiş. Sözcük dilimize ve geleneğimize buradan girmiştir.

Şk’ax”ue Tıx’ - Шк1ахъуэ тыхь : Eski Adige geleneğidir.Yılın topraktan ayrıdığı gün (23 mart Adige yeni yılı) köydekiler birleşerek köydeki sığır çobanına bir dana hediye ederlerdi yeni yıl hatırına.

Psıxeplhe - Псыхэплъэ : Evlenme çağındaki kızlartoplanır kepçeye su doldurarak gözlerini kırpmadan suyun içine bakarladı.Bu şekilde, evlenecekleri gencin suretinin suda belireceğine inanırlardı.

Zek’uj ıAne -Зэк1уж 1энэ : Eski Adige geleneğidir.Aralarında kan olan iki aile barıştırılırken hatalı görülen aile ziyafet düzenlerdi.Aile bu ziyafette ne kadar harcama yapacağını köy mahkemesinin tayin ederdi.

Quaje dexu - Къуажэ дэху : Eski Adige geleneğidir.Köyde hırsız ahlaksız,kurallara uymayan veya köyün tümünü mahçup edecek davranışta bulunan birisi olduğunda köylüler toplanır o kişinin artık köyde yaşayamayacağına karar verirlerdi.Karar alındıktan sonra o kişi köyden kovulurdu.

Vak’ueyix’ej tx’alheıu -Тхьэлъэ1ук1э –(вак1уэихьэж Тхьэлъэ1у ц1ык1у.Tarlaların sürülme işi bittikten sonra o işte çalışanlar dışında hiç kimsenin katılmadığı bir dua yapılırdı.Herkes birer kaden maksıma alırdı ve x”uax”ue yaparlardı.Arazide yapılan barınağın önünde herkes içkisini içtikten sonra, ellerindeki kadehleri(bardakları) kaldıkları geçici barınağın üzerinden aşıracak şekilde geriye atarlardı.Daha sonra kafile birlikte köye döner Çift sürme kurbanı keserlerdi.

Şexex - Шэхэх : İnsanın vücudunda kalan kurşunu,oku veya saçmayı çıkartan çok usta cerrahlara o dönemde Şexex denirmiş.

Ş’ığın Gueşıj - Щыгъын гуэшыж : Eski Adige geleneğidir.Bir insanın elbiseleri ve silahları onun ölümünden bir yıl sonra dağıtılırmış.Genellikle At yarışında kazanan usta biniciye bu eşyaların en değerli olanı verilirmiş.Günümüzde de bu gelenek mevcuttur, fakat eskiye göre oldukça değişik bir biçimde uygulanmaktadır.Şimdilerde giysiler dağıtılmakta onlar da daha çok din görevlilerine veya köyün fakirlerine verilmektedir.

J’egu paş’x’e tıx’ - Жьэгу пащхьэ тыхь : Bu gelenek özel bir güne mahsus olmayıp,ailede mutlu bir olay olduğunda kutlandığında et pişirilen su veya et pişirilen yağ ocak ateşinin etrafına çepeçevre dökülür “Allahım rızık ve mutluğu ailemizden ek[yasak] etme” denilerek dua edilirdi.

Leğune Maf’e - Лэгъунэ маф1э : Eskiden Adigeler yeni geline bir yıl süre ile iş yaptırmazlarmış.Yeni gelinin iş yapmaya başladığı ilk gün sülalenin kadınları onu evin büyük odasına alırlarmış,En yaşlı kadın gelini ocağa [yasak]ürür çepeçevre gezdirdikten sonra ocaktaki ateşi yakarak “Allahım bu ocakta sonsuza kadar ateşi söndürmesin,bereketi ve doğumu senden eksiltmesin” der,dua edermiş.

Yaj’e tewude - Яжьэ теудэ : Eski tedavi yöntemidir.Hamile kadının doğumu uzadığında,ebe ocaktaki külü alır hamie kdaının karnına döker, sürer “tanrı tez zamanda ayırsın sizi” diyerek dua edermiş.

Vağebdzume X”uex”u - Вагъэбдзумэ хъуэхъу Vağebdzumeabanın bir seferde çevirdiği toprak dilimi)Tarla sürmeye çıkıldığında ilk gün toprağa ilk saban köyden birisine sürdürülür,bunun bereket getireceğine inanılırdı.Bu ilk saban vuruluşunda Çift süren gruptaki tx’amade bir kepçe maksıma doldurur ve bolluk bereket için dua ederek içerdi.Daha sonra ilk sabanı sürmesi kararlaştırılan kişiye sabanın sapı tutturulur ve başlangıç yaptırılırdı.

Qamexet’e - Къамэхэт1э : Adige düğün geleneğidir.Gelini getiren grup bahçe kapısından içeri gireceği sırada orada bulunan ve kafileyi karşılayan gruptan bir genç kamasını çıkartarak bahçe kapısının girişine yere saplar.Grup orada durur ve içeriye girmek için o kamanın saplandığı yerden çıkartılmasını bekler.Kamayı yerinden çıkartabilmek için öncelikle kamanın sahibi gence içecek ve yiyecekler ile ikramda bulunulur ve ancak ondan sonra kama çıkartılabilir;daha sonra ise kafile bahçeden içeri girerek gelini getirir.

Wuane Cıde - Уанэ джыдэ : Sefere çıkarken veya uzak yola giderken Adigeler ateş için odun kesmek gibi işlerde kullandıkları ve eyerlerinin kenarına bağladıkları küçük baltalar gezdirirlermiş.Bu küçük baltaların adı (wuane cıde – eyer nacağı) imiş.

Psıxedze - Псыхэдзэ : Kuraklık olduğunda köyde dedikodusu yapılan bir kadının ayakkabısının teki çalınır,bir sopanın ucuna sıkıca bağlanan ayakkabı köydeki suyun (dere-ırmak,göl vb) ortasında bir yere saplanırmış. Daha sonra hakkında dedikodu yapılan o kadın sürüklenerek getirilir giysileri üzerinde olduğu halde suya atılır iki üç kez suya batırıldıktan sonra topluca dua edilerek dağılırlar,bu şekilde yağmur yağacağına inanırlarmış.

X”ump’ets’egığue Qute - Хъумп1эц1эджыгъуэ къутэ :Kuraklık olduğunda karınca yuvasını bozarak üzerine su dökerlermiş,bir kısmı da yuvayı hiç bozamadan üzerine su dökerler ve bu şekilde yağmur yağacağına inanırlarmış.

Jııak’ue - Жы1ак1уэ : Köyün veya ailenin bir mesele için elçi veya aracı olarak görev verdiği gruptan ilk konuşmak üzere seçilmiş olan kişidir. Bu kişi aklı başında ağzı laf yapan ve oturup kalkmasını bilen birisi olmak zorundadır.Bu tür elçi seçme daha ziyade adam öldürme olaylarından sonra tarafları barıştırmak için,cenazelerde,başlık parası almak için gidilirken vb. durumlarda olur.

Pşşı xuepsix - Пщы хуепсых : Eskiden Pşı (bey,prens) bir yerde dururken atlı birisi gelirse,atını durdurarak iner ve atın gemini tutarak pşı’nın yanından yaya geçerek ona saygısını gösterirmiş.Daha sonra yeniden atına biner yoluna devam edermiş.

Max”tabu - Махътабу (нахътабу. Eski bir gelenektir,köyün sürüleri dağdan indiği zaman sürü çaobanlarının başındaki kişiye görevini hakkıyla ve ek[yasak]siz yaptığı için ücreti ile orantılı olarak ya bir at,veya onun karşılığı para verilirdi.Bu şekilde verilen para veya atın adına “Mahktabu(Nahktabu)” denilirdi.

Pş’ant’edene - ПЩIAНТ1ЭДЭНЭ. Düğün alayı gelini alıp ayrılırken,gelin tarafından olan gençler çıkışı kapatır çeşitli hediyeler almadan gelin alayının çıkmasına izin vermezlerdi,bu hediyeler de genellikle yiyecek şeyler ve içki olurdu.Bu geleneğin adı “Pş’ant’edene - ПЩIAНТ1ЭДЭНЭ” veya bir başka ifade edilişi ile “Kuebje ıUxıp’ş’e – куэбжэ 1ухыпщ1э” denilirdi.Günümüzde hala yürürlükte olan bu gelenkte içki ve yiyecek yanısıra para alındığı da olmaktadır.P’asteşşıp - П1АСТЭЩЫП. Toplumsal yaşama yönelik bir gelenektir.Din kurslarında okuyanlar daha ziyade fakir çiftçilerin çocukları olduğu için zaman zaman eğitim dönemi bitmeden öğrencilerin erzaklarının bittiği olurdu.Bu durumda köyden veya o cemiyetten çeşitli gıdalar toplanrak getirilir ve öğrencilerin ihtiyacı karşılanırdı. Bu tür gıda ve erzak toplamanın adı “P’asteşşıp - П1АСТЭЩЫП”idi.

12 Şubat 2009 Perşembe

Adigelerde Misafir

"Şöhret için keskin kılıç ve kırk sofra gerekir" der Çerkesler. Çerkes camiasında kabul görmenin bir yoludur misafirperverlik. Hizmette kusur asla affedilmez. Kafkasya'da her evin mutlaka bir misafir odası vardır ve sürekli olarak hizmete hazırdır.Misafirperverlik bir kültürel yapının uzantısıdır. Çerkesler kendi aralarında geliştirdikleri saygı mefhumunu misafirlikte de aynen uygularlar. Mesela bir atlı, misafir olacağı eve hangi mesafede bineğinden ineceğini iyi bilir. Evin ta kapısına kadar atından inmeden gelenler sadece yaşlı, soylu ve thamadelerdir.Diğerleri ev sahibi sayılırlar ve 30-40 metre uzakta attan inerler. Attan süratle inen kişi vücudunu dik tutar. Atın sol tarafından inmek ise kibarlığın diğer bir gereğidir. İnerken sol el ile yalnız başı tutulur. Hayvanın yelesini tutmak ayıp sayılır. Misafir attan ineceği zaman etraftaki gençler derhal atı tutarak yardımcı olurlar. Misafirlik adabı sadece kişilerle sınırlı değildir. Mesela misafirin atı, gezdirilerek teri kurutulmadan kesinlikle bağlanmaz. Misafir atın bakımını tamamen ev sahibine bırakır.
Misafire kimlik sorulmaz
Misafir kendini karşılayanları selamlar. Selamlaştıktan sonra misafir odasına alınır. Derhal misafirin üzerindeki yamçı, kamçı, silah, kılıç gibi ağırlıklar sırasıyla alınarak asılır.Sonra misafire oturması teklif edilir. Ev sahibi muhterem veya ihtiyar biriyse misafir hemen oturmaz. Misafir bu sefer ev sahibine oturması için teklifte bulunur. Bu teklifler karşılıklı olarak devam eder ve nihayet misafir oturur, orada bulunanlar ise bir müddet ayakta durmayı tercih ederler.Bu arada evvela ev sahibi hal hatır sorar. Varsa maiyetindeki yaverden (pşerıh) misafirin hüviyeti, gideceği yer ve seyahat maksadı öğrenilir. Ev sahibi sadece "Nereden geldiğinizi öğrenebilir miyim?" diye soru sorabilir. Misafir de gereken cevabı verir.
Misafirle konuşma adabı
Ev sahibinden başka kimse misafire kimliğini soramaz. Misafir muhterem bir zat ise, ev sahibi ile diğer hane fertleri kendiliklerinden geçip oturamazlar. Odada oturmalar teklif üzerine olur ve özellikle misafirin oturduğu uzun sedirin üzerine kimse oturmaz. Ayrıca küçüklere oturmak teklif edilmez ve onlar ayakta odanın gerisinde dururlar.Hayli kalabalık olan Çerkes misafir odasında sanki hükümdar ağırlanıyormuş gibi bir hava hakimdir. Birisi konuşurken diğerleri yalnız dinler, kendisine söz düşmeyen konuşmaya karışmaz. Konuşmalar ağır başlı olduğu gibi laubali olunmaz ve kahkaha ile asla gülünmez.Bağırarak söz söylemek nezakete aykırıdır.Misafirin hal ve hatırını sorduktan sonra odadan çıkmak isteyenler, "rahat olunuz" diyerek gerekirse sırtını oturan misafire dönmeden arka arkaya yürür.Misafir de, çıkan kişinin mevkiine göre saygı ifadesi olarak ya tamamen ayağa kalkar, yahut yarım bir kalkma yapar.Misafir odaya gelen muhterem kişileri karşılamak için ayağı kalkar, odadaki diğer kişiler de ona uyarlar. O oturmadan kimse yerine oturmaz. Misafir bir ihtiyar ise, yahut asil olup pek genç değilse sedirin ocağa yakın baş köşesine oturur.Misafir gelir gelmez yastığın üstüne değil kenarına oturur. Üstüne oturmakkabalık sayılır. Ancak pek ihtiyarlar, üzerine oturabilirler.Ayak uzatmak, ayak ayak üstüne atmak hakaret sayılırken bağdaş kurmakta ayıptır.Otururken sırt ve belin dik kalmasına dikkat edilir. "Deve oturuşu" diye tabir edilen dizin birini kırıp karna çekmek suretiyle yapılan oturuş ayıp sayılır.Misafirin eliyle bıyığını ve sakalını karıştırıp oynaması hoş karşılanmaz.Çerkeslerde kahve yoktur. Onun yerine çay verilir.Çayı olmayanlar yemekten evvel bir şey getirmezler. Sabah, öğle, aksam olmak üzere üç defa yemek verdikleri için misafir yemek zamanını bekler, fakat yemek vaktinden evvel ayrılacaksa ona göre düzenleme yapılır. Çocuklar büyüklerle birlikte yemeğe oturmazlar.
Veda adabı
Yatma vakti gelince yatak hazırlanır. Ev sahibi muhterem bir zat ise "çhash maf" yani "hayırlı geceler" diyerek odadan çıkılır. Elbiseler güzelce derlenip bir tarafa bırakılır. Odaya leğen, ibrik ve çıra bırakılır. Misafir hareket edeceği zaman atlar hazırlanır. Yaver içeri girerek haber verir. Silahlarını takındıktan sonra dışarı çıkan misafir, ata binmeden önce ev sahibine hürmetle veda eder. Sarılma esnasında biribirini öpme adeti yoktur. Ancak kucaklaşmadan sonra el sıkarlar.Bazen de veda esnasında yalnız el sıkılır. Misafir giderken ev sahibine teşekkür etmez. Çünkü vazifesini yapmıştır. Ancak "Hoş kalınız" der. Gelirken olduğu gibi giderken de misafir ata bineceği yerin mesafesini kendisi takdir eder.Misafir ata sol taraftan biner, binme esnasında sol eli ile hem dizgini tutar. Atın yelesini tutup binmek ayıptır. Ata binerken vücudu atın başına doğru fazla eğmemek gerekir.Misafir ata bindikten sonra "Şötxej" yani "mesut olunuz" diyerek vedasını bitirir.Misafir bir az uzaklaşmadan atına kamçı vurmaz. Yüz metre ilerleyince bir defa kamçıyı ata vurarak şakırdatır. Çerkeslerde misafirlik müddeti misafirin arzusuna bağlıdır. Bazen 5-6 ay, hatta bir seneye varır. Fakat ne kadar uzarsa uzasın hürmet eksilmez. Bilakis dostlarının çoğalması nedeniyle misafir odasının ziyaretçileri artar, düğün yerine dönüşür.

KAŞENLİK

Yaşam tarzımızda ki önemli unsurlardan olan KAŞEN lik,anlamı ve içerdikleri..

Çerkeslerin günümüze kadar devamlılığını sürdüren geleneklerin birisi de "kaşenlik adetidir. Bu adet bekar genç kız ve erkekler arasında evlilik öncesi dönemde gerçekleşmektedir. Diğer geleneklerde olduğu gibi khabze adı verilen kurallarla sınırlıdır. Kaşenlik birbirinden hoşlanan genç kız ve erkekler arasındaki arkadaşlık ilişkisine denmektedir.

Çerkes kız ve erkekleri birbirleri ile düğünlerde, toplantılarda, muhabbet ortamlarında birlikte olurlar. Bu toplantılar en yaygın olarak köylerde görülür. Bu tür toplantılarda genellikle bir kaç köyün gençleri biraraya gelir. Sabahlara kadar süren sohbetler, oyunlar ve eğlenceler yapılır. Bu geceler gençlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Muhabbet geceleri bir eğlence kaynağı olduğu kadar aynı zamanda eğitim yereri de sayılmaktadır. Kızlar ve erkekler belirli bir yaştan başlayarak bu tip toplantılarda Çerkes adet ve görenekleri çerçevesinde eğitilirler. Bütün eğlence, düğün ve toplantılarda "thamate" adı verilen bir kişi bulunur.

Kim Kimle Kaşen Olabilir?

Aynı sülaleden olan kişiler kaşen olamazlar. Akrabalık derecesi ne kadar uzak olursa olsun yasaktır. Aynı köyden kişilerin kaşen olmaları hoş karşılanmaz. Bu kural günümüzde biraz yumuşamıştır. Artık aynı sülaleden olmamak koşuluyla kaşenliğe fazla tepki duyulmamaktadır. Muhabbet toplantılarında kızlar ve erkekler karşılıklı otururlar.

Birden Fazla Kaşen

Gençlerin her toplantıda farklı kaşeni olabildiği için bir Çerkes kızının ya da erkeğinin evleninceye kadar çok fazla kaşeni olabilmektedir. Toplantıda amaç tanışmak, eğlenmek ve kendine uygun bir eş seçmek olduğu için kaşenlik bazen ciddi bazen de şaka şekliyle ortaya çıkmaktadır. Sayısı fazla olan şaka kaşenliğinin çok fazla bir ciddiyeti yoktur.

Kız ya da erkek birbirlerinin daha önceki kaşenlerine karşı herhangi bir olumsuz tavır takınmazlar. Eski kaşenlerle sosyal ilişkiler kesilmez. Çünkü daha önceki kaşenlerin şaka olduğunu her iki tarafta kabullenmiştir. Kadın ya da erkek eski kaşenleriyle bu benim eski kaşenim diye espri yapabilir. Dolayısıyla kızın ya da erkeğin birden fazla kaşeni olması yadırganmamaktadır.

Evlenmeye Aracı Olan Kaşenlik

Pseluk ile başlayıp daha sonra da devam eden kaşenlik iki bölümü ayrılmaktadır. Bunlardan birisi şaka diğeri ise ciddi kaşenliktir.

Şaka kaşenliğine semerko denmektedir. Bu durumda kişiler ciddi olmasalar bile yalnız o geceye ya da bir kaç geceye mahsus kaşen olabilirler. Burada amaç eğlenmek, birbirlerini tanımak bunu yaparken de hoş zaman geçirmektir. Şaka kaşenliğinde kız ve erkek birbirlerine sanki evleneceklermiş gibi övgü dolu sözler söyler.

Kaşenliğin bir de ciddi boyutu vardır. Bu durumda birbirlerini beğenen kız ya da erkek evlenmek için arkadaşlık kurmak isterler. Eğer karşı taraf kabul etmişse diğer toplantılarda da görüşerek bu ilişkiyi devam ettirirler. Ancak ciddi kaşenlikte daha çok pisehluk ile başlamaktadır. Erkek bir kaç arkadaşını alarak kızın ya da onun herhangi bir akrabasının evine gider. Kızın da mutlaka yanında bir ya da bir kaç arkadaşı bulunmak durumundadır. Burada kıza kaşenlik teklifini sunar. Bu durumda kız ve erkek arkadaşlarının yanında teklifi değerlendirirler. Birbirlerinden beklentilerini ve isteklerini söylerler. Kaşenliğin her iki boyutunun da kendine özgü kuralları vardır. Kaşenlik eğer ciddi ise ve sonuçta evlilik düşüncesi ile kişiler birbirlerini tanımaya çalışıyorsa bu durumda toplantılarda şaka kaşenliği gibi ulu orta gündeme getirilmez. Bu durumda bir çok muhabbette bir araya gelebilirler, bir çok konudan konuşarak birbirlerini daha iyi tanımaya çalışırlar. Ancak ilişkileri diğer kaşenliğe göre resmiyet kazanır. Diğeri kadar serbest değildir. Her ne kadar bu kişiler evlilik kararıyla birbirlerini tanımaya çalışsalar da mutlaka evlenecekler diye bir koşul yoktur. Eğer bir engel söz konusu ise her iki taraf bu durumdan vazgeçebilir.

Evlenme Sözü ve Euç

Kişiler evlenmeye karar verirlerse bu kez kendi aralarında sözleşirler. Bu durumda da euç denilen bir armağan verilir. Euç söz karşılığı verilen maddi bir armağandır. Söz verdi anlamına gelir. Kaşenlik sonucunda evlenmeyi kabul etti demektir. Bu armağanı erkek bayandan ister. Bayan da kendi insiyatifinde bir armağan verir. Bu armağan bir boyun bağı, mendil, yüzük, bilezik olabilir. Erkek de bunun karşılığında kıza bir yüzük vermektedir.Bu karşılıklı amağan verme durumu yalnız kız ve erkek arasında olmaz. Kızın ve erkeğin yanında arkadaşlarından ya da akrabalarından birkaç kişi bulunmak durumundadır. Söz verme ve armağan verme olayı onların tanıklığında olmaktadır. Evlenmek amacıyla kaşen olan ve bunu söz altına alan genç kız ve erkekler bu durumda toplumdan ayrı bir yerde yalnız başlarına konuşamazlar. Onların yanlarında mutlaka arkadaşları da olmak durumundadır. Toplumun dışında ve toplumdan habersiz bir yerde konuşmaları yasaktır. Bu durum evleninceye kadar böyle devam eder.

Eş Seçimindeki İncelik

Gerek evlenmeye karar veren gerek yalnız bir kaç toplantıda kaşen olan kişiler birbirlerini aileleri ile tanıştırmazlar. Arkadaşları ve o ortamda bulunan kişiler onların kaşen olduklarını bilir. Anne ve babalarına kaşen olduklarını söyleyip birbirlerini tanıştırmaları ayıp olarak karşılanır. Aileler kızın ya da erkeğin kaşenini toplumlardaki diğer kişilerden öğrenerek haberdar olurlar. Ancak evlenme zamanında ailelere bildirilir. Bu durumdan da yalnız anneye sözedilir. Kaşenlik adeti Çerkez toplumunda kızın ya da erkeğin evleneceği kişi hakkındaki kararı kendilerinin vermesini sağlar. Büyükler müdahale etmezler. Ancak evlenmek üzere kaşen tercihi yapan kişiler daha çok aile yapılarına uygun toplumsal kurallara ve adetlere uyacak kişileri tercih ederler. Bu nedenle birçok toplantıda kız, erkeğin ya da erkek de kızın hal ve hareketlerini kontrol eder.. Evlilik tercihi yaparken bu tip kişilerle yapmayı isterler. Çünkü Çerkes kültüründe toplumsal normlara uygun olarak hareket etmek gerekmektedir. Bireylerden görgü kurallarına gelenek ve göreneklere uygun davranış göstermesi beklenmektedir.

Günümüzde kaşenlik olgusuna ,gençlerimizn bakış açısı ve doğru uygulanırlığı bakımından ,bizlerin, yaşadığımız örnekleri onlara aktarmak ve konuyu doğru zeminde doğru zamanda onlarla sıklıkla dile getirmek olmalıdır gayemiz.Kavramlarımızın ,daha gerçekçi bir ifadeyle bize sunulan nitelikli mirasımızın hiç bir şekilde zarar görmeden yaşatılması, nesillere aktarılması anlamında ki sorumluluğumuz unutulmamalıdır.

ADİGE SOFRASINDA ADETLER

Yaşamın içersinde çok çeşitli nedenleri olabilecek sevinçlerimizi mutluluklarımızı davetlere,kutlamalara dönüştürdüğümüz zamanlar çoktur.

Düğün,dua,doğum günü,milli bayramlar ve günler , aile içinde meydana gelen seviçli olaylar,bir yere misafir olarak gitmek,bir yerden misafir gelmesi,eski dostların karşılaşması,toplantı,iş hayatındaki başarının ödüllendirilmesi ve bunlara benzer pek çok nedenle yapılan toplantılar (хъуэхъу) temenni konuşması yapılmadan olmaz.

Adigeler her zaman хъуэхъу / h”ueh”u sofrasında bir araya gelen grubun töreye uygun,yakışır şekilde toplanıp dağılmasına önem verirler. Sofradaki büyüğün söyledikleri can kulağı ile dinlenir,onun izni olmadan konuşulmaz söze girilmez,gruplar halinde veya iki kişi arasında konuşma yapılmaz, toplantının başından sonuna kadar toplantıya vesile olan sevinçli olay paylaşılır,iyi dileklerde temennilerde bulunulur asla tartışma ve sürtüşmelere müsaade edilmez. Eski bir Adige sözü “iyi temenniler ile toplanıp,ağıtlarla dağılmayın” der.

İşte bu düşünceden dolayı da Adige sofrasında uyulacak kurallar çok açık ve çok katıdır,herkeste bu kurallara harfiyen uymak zorundadır.

Kurulmuş olan o sofranın töreye uygun sürmesinden ve topluluğun sorunsuz dağılmasından o sofranın thamade’si sorumludur.

Her yaşlı thamade olarak seçilmez. Bir topluluğa thamade olacak kişide herkesin saygısını kazanmış olmak, kuralları ve töreyi bilmek ve uygulamak, dikkatli zeki ve pratik düşünebilmek,cemiyete hitap edebilmek ve sözünü dinletebilmek, tam ve uygun kararlar alabilmek yaşlı olmanın dışında aranan özelliklerdir.

Genç nesil çeşitli vesilelerle tertip edilen bu tür toplantılı yemeklere sık sık rast gelmektedirler.

Buralara katılacak genç nesil bu tür toplantıların kurallarını ve uyulması gerekli prosedürünü bilmek durumundadır.

Bu nedenle gençlere bir bilgi olması açısından bu konuda duyduklarımı bildiklerimi okuduklarımı ve yaşadıklarımı yazacağım.

Öncelikle toplanan insanların içerisinde saygın,nisbeten yaşça büyük ve toplantıya vesile olan konu hakkında bilgi sahibi bir kişi (bu kişi gelen misafirlerden değil o çevreden ve o cemiyetin içinden birisi olacak) thamade olarak Janteye (baş köşe) oturur.

Jante, sofranın kurulduğu o odanın içerisine gireni ve çıkanı görebileceği tüm odaya hakim noktadır. Thamadenin sağında ve solunda kalan oturma yerleri, thamade’den sonra gelen büyüklerin yeridir.

Gurupta misafirler varsa bu misafirlerin yaşlısı thamadenin soluna, yerli grubun ikinci yaşlısı ise thamadenin sağına oturur.Diğer sofraya oturacak olanlar misafir ve yerli karışık olarak yaşlarına uygun biçimde otururlar.

(хъуэхъу)H”ueh”u sofrasında hizmet etmek ,sofradakilerin ihtiyaçları ve istekleri ile ilgilenmek,yemeklerin içeceklerin uygun zamanda sofraya getirilip götürülmesi işlerini yapmak üzere genç bir gurup (şh’eğerıt-щхьэгъэрыт) görev alır.(şh’eğerıt-щхьэгъэрыт) yerlilerden,aileye yakın gençlerden seçilir veya sofranın büyüklüğüne göre daha fazla genç görev alır. fakat genç olsada bu kişinin güler yüzlü,saygılı,sofra kurallarını bilen birisi olmasına dikkat edilir.

(şh’eğerıt-щхьэгъэрыт) sofrada thamadenin sağ elidir demek pek te abartı olmaz,bu kişiler genç olsalar da büyük bir erkek sorumluluğu ve davranışı göstermek durumundadırlar.

Sofrayı Thamade açar.Thamade bu açılış konuşmasında toplantıya neden olan konuya da değinerek sofrada bulunanlara davete icabetleri nedeni ile teşekkür eder ve kadeh kaldırır ( бжьэ - bj’e).

Themade kadehini bıraktıktan sonra diğerleri onun bu konuşması için kadeh kaldırarak içerler. Yemeğe ilk uzanması gereken de thamadedir,diğerleri bundan sonra yemeğe başlayabilirler.

Themadeden hemen sonra misafir grubun thamadesi olarak oturan kişi kadeh kaldırarak konuşmasını yapar. Diğerleri, yani yaşlılardan isteyen veya gençlerden konuşmak isteyip izin verilen kişiler sırası ile konuşmalarını yaparlar.

İçkili toplantılarda h”ueh” söylenmeden kadeh kaldırılmaz, bu esnada (yani хъуэхъу-h”ueh”u söylenirken) ilk kadeh kaldıran da kadehi ilk bırakan da sofranın büyüğüdür gençler ondan sonra içmekte serbest olurlar.

Gençler için yakışanı her (хъуэхъу- h”ueh”u) söylenişinde elindeki kadehten bir yudum alarak bırakmaktır,çünkü içkiyi alt etmiş kimse yoktur. bu nedenle aşırıya kaçarak sofra adabına yakışmayan bir davranışta bulunmak cemiyete karşı saygısızlık olduğu gibi toplantının amacına da gölge düşürür, ki bu da büyük ayıp olarak kabul edilir.

“Evinde kendini eğit,sonra cemiyete gir” sözü bu tip nahoş durumlara sebebiyet verenler için söylenmiş bir sözdür.

Sofraya birisi geç kalmışsa gelen kişi cemiyete katılmak için izin ister buna gupmahuebj’e denilir. Thamadenin veya büyüklerin izni ile bu kişiye gupmahuebj’e (гупмахуэбжьэ -iyi dilek kadehi)verilir,gelen kişi bunu içerek hizmet eden gence tekrar doldurtup kendisine ikram edene geri verir.

Bundan sonra ancak geç kalan kişi sofradakileri selamlar ve yaşına mevkiine uygun bir yere oturtularak sofradakilere katılır.

Bu tür toplantılarda olmazsa olmaz kural saygı ve sofra adabına uymaktır.Kendi başına sofradan kalkıp oturmak içeri girip dışarı çıkmak,yüksek sesle bağırarak konuşmak,kendi arasında fısıltı ile konuşmak veya gruplaşarak konuşmak geleneklere ve kurallara aykırıdır,dolayısıyla ayıptır.Sofrada ne olup bitiyorsa her şey thamadenin veya onun yardımcısı olan yaşının izni ile olmalıdır.

Kişi bu tür yerlerde temsil ettiği aileyi içerisinde yaşadığı cemiyeti utndırmamak için azami gayreti ve özeni göstermelidir,sofrada iken sağa sola yaslanarak kaykılıp yayılarak oturmak ayıptır,o cemiyete ve temsil ettiği aileye karşı saygısızlıktır.

Bu tür toplantıları güzelleştiren en önemli şey Adige geleneğine uygun edep dairesinde toplantının sürüp gitmesi ve her şeyin olması gereken şekilde geleneğe uygun olmasıdır.

Sofra geleneğinin iki önemli ayağı (хъащэныш-h’aş’enış ve щхьаныкъуэ - şh’anık”ue (misafire kesilen hayvan eti ve sofraya getirilen yarım baş)tır.

Bu iki adet başlıbaşına bir seremonidir Adige sofrasında. Haş’enış sofraya en son getirilir,bu gelmeden misafirler sofradan kalkmaz,grup dağılmaz çünkü h’aş’enış adından da anlaşılacağı üzere gelen misafirler, toplanan cemiyet için kesilmiş hayvanın etidir ve bu şekilde gelenler için hayvan kesilmesi o gruba ve gelen misafirlere değer verildiğinin göstergesidir.

Misafirler artık kalkmak için isteklerini göstermeye ve yavaş yavaş gitmek için izin isteyip hareketlenmeye başlayınca h’aş’enış th’amadenin talebi ile sofraya getirilir.

Bundan ayrı olarak thamadeye saygının bir göstergesi olarak ta kesilen hayvanın sağ yarım başı ve göğüs kafesi ayrı bir tabakta th’amadenin önüne getirilir.Bundan sonra thamade sofraya getirilen bu etin kesilme nedeni olan konuklara ve konukların toplanma nedeni olan konuya ilişkin bir konuşma yapar ve hep birlikte kadeh kaldırılır.

Thamade önüne gelen bu yarım başı kendisi kırar veya yanında oturan misafirlerin thamadesine ikram eder ki bu durumda misafir thamade gösterilen nezakete teşekkürle bu yarım başı tekrar thamadeye iade eder,çünkü o sofranın büyüğü ve sofrada düzenin sorumlusu olarak yarım baş thamadenin hakkıdır.

Sonuç olarak bu yarım baş,burun kısmı,göz çukuru ve başın arka kısmı olmak üzere üç parçaya bölünür (buna neh”ıj’ ah’e –нэхъыжь ахьэ) büyük hakkı denilir. Ayrıca kulak (нэхъыщэ ахьэ– neh”ış’e ah’e) genç hakkı olarak verilir.

Başın dağıtılması şöyle olur : önce kulağı kesilerek sofraya hizmet eden gence (şh’eğerıt) verilir ve duyduğu güzel gelenekleri ve kuralları kendisine örnek alarak hayatına uygulaması temennisi ile hizmeti için kendisine teşekkür edilir.

Thamade başın arka kısmını kendisine bırakarak burun ve göz çukurunu sağında ve solunda oturanlara ikram eder.

Bundan sonra misafir grubun thamadesi veya bir başka yaşlı,thamadeye bir teşekkür konuşması yaparak bu tür nice güzel toplantıda cemiyetin önünde içinde bulunması onları yüreklendirip doğru yolu göstermesi temennisi ile uzun ömürler diler, teşekkür ederler.

Bundan sonra leps (et suyu) içilmeden önce sofrayı açan thamade(şesıjıbj’e –uğurlama içkisi) adı ile kadeh kaldırır. Gelen misafirlere sağlıkla selametle evlerine ulaşmaları,güzel bir yaşam sürmeleri yine böyle güzel günlerde karşılaşmaları temennisi ile teşekkür konuşmasını yapar.

Eğer toplanan gurup için h’aş’enış kesilmemişse thamadenin önüne kesilen tavuk veya hindi eti ile birlikte ayrı bir tabakta (negeğu-mide)getirilir. Thamade bunu üçe bölerek bir parçayı kendisine diğer iki parçayı sağında ve solundakilere verir.Thamade bu parçayı sofradan kalkma zamanı geldiğinde yer,diğer iki kişi ancak bundan sonra yerler kendilerine verilen parçayı.

Bundan sonra grup thamadeye saygılarını sunarak yavaş yavaş dağılmaya başlar. “cemiyeti bir arada tutabilen kişi bir cemiyet değerindedir” sözü işte bu tür toplantıları başarı ile sürdüren thamadeler için söylenmiştir.

Çerkesler'de Aile ve Akrabalık Sistemi

Çerkes ailesi,bir mikro-cumhuriyet modelidir.Ailede en büyük otorite olarak baba cumhurbaşkanı konumundadır.O,aile bireyleriyle yüz göz olmaz.Gerekmedikçe kimseye muhatap olmaz.Gerektiği zamanda görüşme isteklerini daima saygı,ciddiyet,nezaket çerçevesinde kabul eder.Aile reisi olan baba,çocuklarıyla birlikte sofraya oturmaz.Ayrı yada konuklarıyla birlikte yer.Ailenin temel direği konumundaki anne,cumhuriyetin başbakanı gibidir.O ailenin bütün sorunlarıyla bir biçimde ilgilidir.Çocuklarla,yakın çevreyle ilişkileri hep o düzenler.Çocukların eğitiminde temel görev anneye aittir.Baba bu eğitim sürecini tamamlayan bir model,bir otoritedir.Çerkesler'de akrabalık anlayışı oldukça geniştir.bir Çerkes deyişi "Gen yedi kuşak öteye sıçrar" der.Öyle anlaşılıyor ki ,Çerkesler insanın gen haritasını bilmiyor olsalarda,gerek kendi yaşam pratiklerindeki,gerekse ilişkide bulunduklkarı diğer toplumlardaki gözlemlere akraba evliliklerinin yol açabildiği sorunları görmüşler,ve genin bu etkisini tesbit etmişlerdir.Çerekeslerde soyadları gerçekten soyun adıdır.aynı soyadını taşıyanlar akrabadırlar.Aynı soydan gelenler kan bağı bakımından ne kadar uzak olurlarsa olsunlar birbirini sayar,gözetirler ve birbirleriyle evlenmezler.Çerkeslerde amca,hala,dayı çocuklarının,iki akraba dede torunlarının birbirleriyle evlendikleri görülmemiştir.Çerkesler annelerinin baba ve anne soylarınıda gözetir ve akraba sayarlar.En önemli iki akrabalık terimi;wunequeş ve blağe'dir.Wunequeş,aynı baba-dede soyundan gelenlerin ,aynı soyadını taşıyanların akrabalık ilişkilerini belirtir.Blağe ise evliliklerle edinilen hısımlıklardan kaynaklanan akrabalığı ifade eder.Çerkeslerde çocuğun kimliği belirtilirken baba soyu kadar anne soyuda önem taşır.Birinden söz edilirken filancanın oğlu/kızı ,filanların yeğeni biçiminde söz edilir.Çocuk üzerinde baba ve baba soyu gibi,dayı ve dayı soyununda söz ve karar yetkisi vardır.

CERKEKESLER KİMDİR?

Çerkesler Kafkasyada yaşayan bir topluluktur. Kökenleri konusunda birkaç değişik görüş vardır. Son araştırmalar ataları olarak Meot-Sindler'e dayandırır. Sakalar(= İskitler), Thraklar, Kimmerler, Kassitler, Hazarlar gibi kavimlerle çağdaştırlar. Bölgenin kurganlardaki buluntular, Sümer ve Hitit uygarlıklarıyla kimi benzerlikler gösterdiği dikkate alınırsa, İ.Ö. en az ikibinli yıllarda tarih sahnesine çıktıklarını söyleyebiliriz. Daha çok Kafkasyanın kuzeyinde dağlık bölgelerinde, küçük gruplar halinde yaşadıklarından, dillerinde farklılıklar oluşmuştur. Birçok kavimlerin geçit yolu üzerinde olmalarına rağmen varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Bu nedenle bugün bile Kafkasyada halen, irili-ufaklı cumhuriyetler ve özerk bölgeler vardır. Belli başlı 12 ana grup, 7 Cumhuriyeti ve birkaç özerk bölge halindedirler. Dil özellikleri birçok dilbilimcinin araştırma konusu olmuştur. Fransız araştırmacı George DUMEZIL ekibiyle en kapsamlı incelemeler yapmış ve özel bir enstitü kurmuştur.

Çerkes sözcüğünün çok sayıda yorumu yapılır. Farsça “Dört adam” anlamına gelir. Bir diğer söylenceye göre de, Türkçe veya Tatarca olduğu, çer “yol”, ve kesmek sözcüklerinden geldiğidir. Çerkeslerin kendileri bu sözcüğü efsanevî yönden Küçük Asya(=Anadolu)'ya dayandırır: “--İki kardeş, Ker(veya Çer) ile Kes, eskiden Küçük Asya'da oturuyorlarmış. Ne türden olduğu bilinmeyen olaylar sonucu
ülkelerini terk etmek zorunda kalıp Kafkasya'ya gelmişler ve çerkes halkına adlarını vermişlerdir.” Diğer yandan, çerkeslerin eskiden bu adı taşımadıkları ve kendilerine geleneksel olarak “Adighe” dedikleri söylenir. Çerkes anlatılarında kökeni belli olmayan bir halkın çok eski zamanda, Küçük Asya'da Sinop yakınında yaşadığı söylenmektedir. Bu halk ateş ve demirciler tanrısı Tleps veya Lepch ile ormanlar tanrısı Moezitha'ya tapınıyormuş. Bu söylence ile Nuh tufanının son araştırmalara göre aslında Ağrı dağı civarında değil, Sinop civarında oluştuğu dikkate alınırsa, nedeni bilinmeyen ve ülkelerini terke neden olan olayın Nuh tufanı olduğu düşünülerek, bağlantı kurulabilir. Coğrafya bilgini Strabon'a göre Amazonlar, Kuzey Kafkasya'da Gargarların yakınında, yani Çeçen-İnguş ülkesinde yaşamışlardır. Grek mitolojisinde de Giresun civarından Kafkaslara uzanan kuşak üzerinde gösterilmektedir. Mâze sözcüğü çerkes dilinde “Ay” anlamına geldiği, Amazon'un ay gibi güzel savaşçı kadın anlamı çıkarılır.

Çerkesler Kimdir ?

Ayrıntılı bilgi için bak: “Çerkeslerin Kökeni- Prof.Dr. Aytek NAMITOKÇerkesleri genel olarak üç ana grupta toplarsak:1-ADİGHELER : Kendilerini asıl çerkes kabul ederler ve iki bölümdürler:A) Kiakhlar Kafkasyanın kuzeybatısındadırlar ( -Bjeduğ, Abzakh, Şhapsığ-Natkoy, Kemirkoy, v.b.)B) Şhaghlar Kafkasyanın kuzeydoğusunda, yukarısında (- Kabartay, Besleney, v.b)2- UBIKHLAR : Shagoache ile Pcheha kaynaklarında ve Karadenizin kıyılarında yaşarlar.Kuzeyde ve Doğuda Natkoylar, Agoylar ve Abzakhlar, Güneyde ise Abkhazlar ile çevrilibulunan Ubıkhlar, Adighe ile Abkhaz arasında bir halktır.3- ABKHAZLAR : Asıl Abkhazlar ve Abazalar olmak üzere iki gruba ayrılabilirler.Bzibeler, Akhipseler, Aybgalar, Zamballar, Khirpisler, Tchajiler, Sadzeler bu grubagirerler.